Haydi Kardeşler

  • Haydi kardeşler! Bu namussuz aleme, bu kahpe küreye, bu rezil global tencereye biraz insanlık öğretelim!

     

    Avrupa’da, Avusturya’da veya İsviçre’de yaşasaydım diyorum. Ne yapardım ben? Yabancı bir bayrak, yabancı bir hükümet, yabancı bir devlet. Fark etmez, oranın vatandaşı olsan ne olur, olmasan ne olur. Avusturya’nın tüm vatandaşlık haklarını alsan, hatta milletvekili olsan, hatta Başbakanı olsan ne olur! Senin o ülkenin yabancısı olduğunu, yabanı olduğunu, azınlığı olduğunu Avusturya’nın bütün kuşları, böcekleri, sinekleri, kedileri, köpekleri dahi biliyor.

     

    Senin nefesini soluman, yürümen, ekmeğinden lokma kopartıp çiğnemen, suyunu içmen, oturman, kalkman, bakman bir başkadır, Avusturyalılara benzemez. Sen farkına varamasan da bir öksüz gibisindir, yetim gibisindir, dul gibisindir, kusuruma bakma Avrupalı kardeşim ama öylesin sen orada.

     

    Halbuki Türkiye’de iş de vardı, aş da, eş de... Bulmak biraz zor olsa da, Avrupa’da yetenekli insanların bunları bulmakta ne kadar şansı varsa, o kişilerin Türkiye’de bunları bulma şansı pek daha fazlaydı.

     

    Bilmiyorum ama ben gurbeti, sıladan ayrılığı, sürgünü çocukluğumdan beri hiç sevmedim. 38 senedir, 14 yaşımdan beri kendi ülkemin topraklarında dahili bir sürgün, iç bir gurbetçi olduğum halede alışamadım bir türlü. Küçükken bizim mahallede sokak kedileri, sokak köpekleri vardı. O zamanlar insanlar onlar kudurmadıkça zehirlemezlerdi onları, yani canlıların hayat haklarına saygı o zaman daha fazlaydı, çok daha fazlaydı.

     

    İşte o günler çok can sıkan kediler, köpekler bir çuvala konurdu ve uzak mahallelerin dışına, kasabanın bir ucuna sürgüne gönderilirdi. Ancak bir müddet sonra o hayvan tekrar mahalleye dönerdi. Aynı kuşlar aynı evin çatılarının kenarlarına yuva yapardı. Hamam böcekleri, fareler bile aynı evi yuva, yurt ediniyor, orada dikiş tutturup orada yaşıyor. Biz fareler kadar, hamam böcekleri kadar sadık değil miyiz toprağımıza, suyumuza, havamıza?

    Bizi sürgün diyarlarda, gurbet ellerde yaşamaya mecbur kılan sebepler nelerdir? Çok az bir mevcut siyasi sığınma hakkı, kan davasından kaçış, beyin göçü gibi nedenler söyleyebilir ama pek çoğu hiçbir neden söyleyemez.

     

    İşte üçüncü nesil Avusturyalılara Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı haklarının verilmesi bunun için çok önemliydi.

     

    Türkiye Cumhuriyeti komünist Çin değil. Türk Devleti’nden üçüncü kuşak torunları için onlar Türk olduklarını unutmasınlar diye Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını talep eden Avusturyalı Türkler de Tibetli değil.

     

    Sadece üçüncü nesil değil, yirmi üçüncü nesil de olsa Onlar Türk’tür. ’’Ya ne önemi var! Hepimiz insanız işte! ‘’ diyenlerimiz vardır elbet. Gurbette, sürgünde yaşamanın ne demek olduğunu bilmeyenler bunu derler, bilenler demezler.

     

    Gurbette, sürgünde, sıladan ayrı yaşayan her Türk, aslında etimizden kopartılmış birer parçadır, ruhumuzdan akmış birer dalgadır...Gönül istiyor ki, her horoz kendi çöplüğüne dönüp sabahlara kadar ötsün, her tavuk kendi kümesinde kendi yumurtasının üstüne kuluçkaya yatsın...

     

    Kıymetli okurlar! İşte bu sebeple Ahıska, Dağıstan, Kafkasya, Balkan, Batı Trakya, Rumeli, Kırım, Kıbrıs, Türkistan Türklerini daha iyi anlamamız lazım. İşte bu yüzden Osmanlı zamanında veya Cumhuriyetin ilk yıllarında Canından, malından, ırzından emin olarak, Milletimize güvenerek, kendini herhangi bir Türk’ten daha da Türk bilerek topraklarımızı yurt bilen Çerkezleri, Gürcüleri, Adıgeleri, Abhazları, Romanları daha iyi anlamamız gerek. İşte bu yüzden tüm mübadelelere rağmen Türkiye’deki evinden barkından kopmadan Anadolu’da, Trakya’da yaşamaya devam eden gayrimüslim Rum, Ermeni, Yahudi vatandaşlarımızı daha iyi anlamamız gerek.

     

    Biz Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan her bir vatandaşımızı kendimizden ayrı, gayrı bilmedik, yabancı görmedik, kız aldık onlardan, kız verdik Onlara. Aynı hürmet ve ihtimamın da Türkiye dışında yaşayan Türklere gösterilmesini ısrarla istemek durumundayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin sırtını dönemeyeceği bir sorumluluğu vardır. Bu misyon doğal olarak Onun omuzlarına yüklenmiştir. Çünkü şu anda dünyanın en büyük, en güçlü 5 büyük ordusundan ( beşinci değil!) birisine sahiptir. Çok yakın geçmişte bütün dünya Onu zincirlere, prangalara vurmak isterken O Mustafa Kemal isimli çılgın bir Türk’ün peşine takılmış ve etrafında ne kadar zincir, pranga varsa kırıp parçalamıştır. 30 yıldır bütün dünyanın beslediği, şımarttığı, sırtını sıvazlayıp pohpohladığı dünyanın en kanlı teröristlerine bu Devleti çöktürtmemiştir. Yabancı ülkelerin kesinlikle parmağı olan, gayreti olan darbelere, ihtilallere rağmen bu ülke hala ayaktadır. Osmanlı İmparatorluğu mirasına sahiptir. Osmanlı İmparatorluğunun bütün dış borçlarını son akçesine kadar ödemiştir.

     

    Bu ülke işte bu durumundan dolayı diğer bütün Türklerin, ülke dışındaki bütün Türklerin Devlet babasıdır, devlet ağabeyidir. Sovyetler Birliği parçalandıktan sonra soydaşlarımızın, kardeşlerimizin kurdukları devletleri Çin, Rus, Ukrayna, Amerikan, İngiliz, Avrupa, Ermenistan hükümetlerine yem yapmamalıdır. Bu kardeşlerimizi yabancı ülkelere haraç ödeyen, onlara kölelik yapan vaziyetlerde bırakmamalıdır. Türkistan’ın, Kırım’ın, Kıbrıs’ın, Dağıstan’ın, Ahıska’nın tüm haklarına sonuna kadar sahip çıkmalıdır ve bu hakları, bu kardeşlerimizin sürüldükleri, sürülmek zorunda bırakıldıkları topraklarını geri alınmasında bütün öncülüğü ve garantörlüğü yapmalıdır. Dağıstan, Ahıska, Türkistan, Kıbrıs, Kırım Türklerini hiçbir ablukaya maruz bırakmadan, Onlara kendilerinden çalınan topraklarını ve İstiklallerini geri verdirtmelidir. Çin, Rus, Ukrayna, Amerikan, İngiliz, Fransız, Avrupa Birliği, Ermenistan Hükümetlerince Türk Milletine, Türk insanına karşı uygulanan kin, nefret, intikam, öç, haset, fitne, fesat duygularına, fikirlerine son verdirtmelidir.

     

    Resmi, uluslar arası, büyük Türk dayanışması derken, Türkleri daima bir dost, kardeş bilmiş Gürcistan’ı, Abhazya, Adıge halklarını, nüfusunun yarısı Türk olan İran halkını bu birlikteliğin dışında bırakmayı aklımızdan dahi geçirmemeliyiz. Aynı şekilde Devletmize, milletimize gönül vermiş ve yıllardır bizimle iç içe yaşayan gayrimüslim ya da farklı etnik gruplara mensup vatandaşlarımız da bizim bir parçamız olmaya devam edecekleri konusunda hiçbir şüphemiz olmamalıdır.

     

    Abhazya, Adıge demişken; Adıgey Özerk cumhuriyetinde 1990 dan sonra başlayan yabancı nüfus hareketinde PKK rotasında olan Kürt, Ermeni grupların oralarda güçlü ama kötü bir kalabalık oluşturduklarını, oralarda terör estirdiklerini,haraç topladıklarını,uyuşturucu ve fuhuş pazarları oluşturmaya çalıştıkları ve tüm Kafkasya’da, Dağıstan’da, Ahıska’da bu kalabalığı yaymak istediklerini strateji uzmanlarından, global yorumculardan, uluslar arası ilişkiler ve sosyoloji biliminin araştırmacılarından öğreniyoruz.

     

    Özet olarak 2010-2020 arasında bu küre, global dediğiniz bu alem çok değişecek, şimdiye kadar böyle dönmüş ama bundan sonra böyle dönmeyecek. Komünist Çin İmparatorluğu parçalanacaktır. Kapitalist ve Birleşik Amerikan Krallıkları İmparatorluğu da parçalanıp dağılacaktır. Avrupa Birliği de öyle... daha fazla bu birlik sürmeyecektir. İşte bu süreci Türkiye Cumhuriyeti Devletinin liderleri, yetkilileri iyi kıymetlendirirse ve Türkiye dışında yaşayan diğer Türk Devletleri, Özerk Devletleriyle, Azınlık gruplarıyla lüzumlu olan bağları ve temelleri sağlam zeminlerde, sağlam zincir halatlarla meydana getirirse, 2020 den sonra Türk Milleti bu kahpe aleme sevgiyi, barışı, kardeşliği, dostluğu, huzuru, refahı hakim kılacaktır. Tabi öncelikle içimizdeki hainlerin hak ettikleri sona kavuşmaları gerekmektedir. Bir de bazı Uygur Türkü ve Azeri Türkü, Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek Türk’ü bezirganlarının Çin ve Rus Hükümetlerinin zenginliklerine zenginlik katacak ticari ahmaklıklarına son vermeleri gerekmektedir.

     

    Türk olmayanların kafalarını keselim diyen Irkçı Türk yoktur. Müslüman Türkler İslam olmayanların kafalarını keselim diyecek kadar İslam’a ihanet de etmemişlerdir. Ama dünya devletlerinin çok büyük ve çok güçlü kısmının İslam’ı seçenlerden ve Türk olanlardan hiç hazzetmediklerini de kör olmayan gözler, sağır olmayan kulaklar herhalde algılıyordur. Öyle bir kin, nefret, fitne, fesattır ki bu; ’’Türkler Ermenilere soy kırım yapmıştır. Bu hükmü kabul etmeyen, bu hükme itiraz eden suç işlemiştir’’ yalanını, bu kahpece yalanını meclislerinde hüküm, kanun olarak çıkartmışlardır ve biz hala bu rezil kanunları ülkelerinde çıkartan rezil heriflere müttefikimiz, stratejik ortağımız, dostumuz, komşumuz deyip duruyoruz, onlarla tokalaşıyoruz, onlara gülümsüyoruz.

     

    Haydi kardeşler! Bu namussuz aleme, bu kahpe küreye, bu rezil global tencereye biraz insanlık öğretelim!

Köşe Yazısı

Ahıska ve Ahıska Türkleri ile ilgili siz de makale yazın, yayınlayalım.
Yeni Makale Yaz