Değerli okuyucularım, bu yazın iznimin büyük bir kısmını doğum yerim Posof’taki köyüm olan Binbaşı Eminbey eski adıyla Cilvana’da geçirdim. Dolayısıyla sıkça Ahıska’ya geçme fırsatını da yakalamış oldum. O kadar sık geçtim ki gümrüklerdeki polis ve gümrükçülerle samimiyet derecesine varacak arkadaş olduk. Tek hoşnut olmayan Ahıskalılarla yakinen ilgilendiğim için Gürcü gizli servis elamanları ve Gürcü ırkçılarıydı ki bu konu ile ilgili yaşadıklarımı başka bir yazımda genişçe kaleme alarak siz değerli okuyucularımla paylaşacağım. Aynı zamanda orada yaşananları da bir rapor halinde Avrupa Konseyi ilgili mercilerine sunarak çözüm aramaları ricasında bulunacağım.
Bursa’da yaşayan kardeşime, Ahıska’da Azğur-Temlala köyünde yaşarken 1944 sürgününde Özbekistan’a oradan da 1989 Fergana olaylarından sonra Rusya ve son olarak da halen Azerbaycan’da Ağstafa’ya bağlı Pirili köyü ile Şemkir rayononuna bağlı Sarıtepe köyünde yaşayan akrabalarımızdan birini gelin olarak getirmiştik.
İlk olarak Azerbaycan’a gelin almaya 2006’nın Kasım ayında gitmiştim. Sarıtepe’de nişan ve kınayı yapıp gelini aldıktan sonra Bakü’ye geldiğimizde, bir gün kalıp Vatan Cemiyeti’ni ziyaret etmiştim. O zamana kadar adını sıkça duyduğum İbrahim (Burhanov) bey ile ilk defa yüz yüze geliyordum. Cemiyetin lokali çok kalabalıktı. O gün Azerbaycan’daki delegelerin toplantısı vardı. İki ay sonraki seçim için toplanmışlardı. Orada İbrahim bey ile söyleşiye geçmeden önce bir çok kişi ile tanışma fırsatım oldu. Cemiyet başkanlarından Bekir Mamoyev ile o asker bakışlı sert sözleriyle birkaç dakika sohbet ettim. Vatan konusunda biraz tarihçe yaptık. Hemen orada tanıştığım ve halen dostluğumuzu sürdürdüğüm Emniyet genel müdürlüğünde görevli trafikten sorumlu müdür Ali Ağaliyev ile uzunca sohbet etme imkanı bulmuştum. İbrahim Burhanov’un makamında İbrahim beyin yanlışlarını, doğrularını dostça yüzüne söylüyor ve 2 Aralık 2006’da yapılacak olan kurultayda aday olmaması ve sırayı gençlere bırakması gerektiğini vurguluyordu.
Onlar çıkıp yan odaya geçtiklerinde ben İbrahim bey ile kısa bir söyleşi yapmıştım. İbrahim beyin Ahıska vatan davasında konulara çok hakim ve bilgi birikiminin oldukça fazla olduğunu da şahit olmuştum. Kendisine bir kardeşi olarak tavsiyem şu olmuştu “Bu yoğun bilgi birikimlerinizi gençlere aktararak yerinize onları yetiştirmenizi ve bayrağı gençlere teslim ederek onlara tecrübelerinizle destek olmanızı beklerim” diyerek, içeriden birkaç da fotoğraf çekip oradan ayrılmıştık.
Ahıskalılar’daki vatan aşkı
Aradan 4 yıl geçtikten sonra tekrar Azerbaycan’a gitme nasip oldu. Çok detaylarına girmeden sadece Şemkir’in Sarıtepe köyünde yaşadığım bir anımı kısaca aktaracağım;
Bir akşamüstü Sarıtepe köyünde askerden dönen bir Ahıska gencine ailesi şenlik düzenlemişti. Bizi de davet ettiler yanımda akrabalarımdan biriyle gittim. Orada daha bir gün öncesinde tanıştığım öğretmen Alim bey vardı. Bizi çadırın arkasında özel misafirlerin ağırlandığı bir ağacın altına aldılar. Biliyorsunuz biz Ahıskalılar da misafir ağırlama geleneği en üst seviyededir. Orada hem aileden özellikle de askerin amcası tarafından hem de etrafımda toplanan Ahıskalı hemşerilerimden büyük ilgi gördüm.
İstanbul’dan gelen misafirler ve bazı değerli Ahıskalı dostlarımızla yemekten sonra vatan davasını konuşurken içeride eğlence çadırından ismim anons edildi. Mikrofonu uzatarak birkaç söz söylemem istendi. Yanıma asker gencimizi de çağırarak, vatan borcunu ifa etmiş bir asker için söylenmesi gerekenleri ifade ederken, birden yakın tarihimizin derinliklerine dalarak 1944 sürgünü aklıma geldi. 40 bine yakın Ahıskalı vatansever Sovyetler Birliği için cephede kahramanca çarpıştıktan sonra geri döndüklerinde ailelerinin yerlerinden, yurtlarından edilerek zorla sürülmüş olduklarını, günlerce arayarak ancak orta Asya steplerinde bulabildiler. İkinci bir örnek ise, Fergana faciasından sonra yedikleri ikinci bir sürgünde Azerbaycan’a gelenler kendilerini Ermeni-Azeri savaşının ortasında buldular. Gedebey bölgesinde üstün başarı göstermiş Ahıskalı Topçu İskender örneğini vererek Ahıskalıların vatan duygularının ne derece yüksek olduğunu ve vatanlarına ne kadar bağlılıklarını her gittikleri yerleri de kendilerine nasıl vatan yaparak canı pahasına savunduklarını anlattım. 1944 Sürgünü anlatınca burada elimizden alınan haklarımızın geri nasıl iade edileceğini ve hak aramanın yolunu da kısaca anlatırken Ankara’da kurulan ve kısa adı DATÜB olan Dünya Ahıska Türkleri Birliği’nden söz ettim.
Burhanov kurbanı oldum
Ben mikrofonda konuşurken çadırın arkasındakiler “Aha bir Burhanov daha çıktı, desene” diyerek benim oradaki çabalarım bir anda Burhanov önyargısıyla sonuçsuz kaldı.
Konuşmamızdan sonra çadırın arkasına gittiğimde fazla kimse kalmamış, kalanlardan da az önce bana karşı olan sıcak ilgi gitmiş birden ilgisiz ortam oluşmuştu. Bu duruma bir anlam veremedim, dolayısıyla da orada fazla oturamadım. Ayrılmak istedim, kalkıp arabanın yanına geldiğimizde çok az sayıda kişi bizi uğurladı. Yanımdaki akrabama birden oluşan bu soğuk ortamın sebebini sorunca da “Senin konuşmalarını hepimiz can kulağı ile dinledik. Ancak konuşmanın son bölümünde DATÜB’den bahsedince herkes seninde İbrahim Burhanov gibi yiyici olduğunu ve derneği tanıtırken para için burada olduğunu düşündüler” dedi. Artık geri dönemezdim, hemen orada kamara çekimi yapan ve önceden tanıdığım Bahtiyar’ı telefonla arattım. Hem ona hem de öğretmen Alim beye durumu açıklayarak şu sözü verdim. “Biz DATÜB olarak kesinlikle halktan bir kuruş para toplamayacağız. Herkes kendi imkanı ölçüsünde bu davaya el atacak. Hatta birisi çıkıp Azerbaycan’da DATÜB adına halktan bir kuruş toplamaya kalkarsa bana ve Genel Başkanımız Ziyatdin beye lütfen telefonla ulaşarak bildirsinler. Bu yüzden kesinlikle DATÜB ile geçmişte hata yapan dernek ve dernek yöneticilerini karıştırmasınlar” diyerek gerçek niyetimizi anlatmaya çalıştım. Bu olayda anladım ki biz ne kadar da kendi imkanlarımızla ve gönlümüzden geldiği üzere çalışma yürütsek de halk geçmişte o kadar sömürülmüş ki beyinlerindeki ön yargıları kırmamız uzun bir zaman alacak.
Burhanov’a kardeş tavsiyesi
Şimdi sadece bu olayı ele alacak olursak Azerbaycan’daki Ahısklılar’ın ne kadar derneklerden ve eski dernek yöneticilerinden nefret ettiklerini anlamak mümkün olacaktır. Şimdi ben yukarıda da anlattığım gibi İbrahim bey ve onun gibi vatan davasına uzun yıllarını veren değerlerin bilgi birikimlerine saygım sonsuzdur. Doğrusu İbrahim beyi tanıdığım kadar karşıtlarını tanımam, Azerbaycan’da da yaşamıyorum ki İbrahim beye karşı veya yandaş olayım. Fransa’da yaşayan eski bir Ahıskalı ve bu davaya kısa bir süre için kendisini adamış biri olarak, bu gibi olaylarda ancak tarafsız ve kendi objektifimden bakarım. Şimdi de yaşadığım ve gördüğüm Ahıska izlenimlerimden sonra değerli İbrahim beye naçizane bir kardeş tavsiyesi olarak şunu belirtmek isterim ki 10 Ekim 2010 tarihinde kararlaştırılan kurultayda aday olmamasıdır. Aday olmayacağı gibi herhangi bir adaya da destek olmasın. Birilerine kızarak, elini ve desteğini de bu davadan çekmesin, başkan seçilecek kim olursa olsun onun arkasında tecrübeleriyle dursun ki halkın gözündeki yıpranmış imajını tekrar geri kazansın. Her şeyden de önce vatan davasında mücadelesine her Ahıskalı gibi devam etsin. Umarım sayın Burhanov benim bu cümlelerimi yanlış değerlendirmez ve bana gönül koymaz. Çünkü benim bu yazıyı yazmamdaki asıl amacım birilerini kırıp incitmek değil, hele o kısır tartışmaların içinde yer almak hiç değil. Asıl amacım herkesin ortak vatan mücadelesinde birlik ve beraberliği sağlayarak tüm Dünyadaki Ahıskalılar olarak güç birliği elde ederek geçmişimizde halkımıza yapılan haksızlıkların dünyaya tanıtarak ellerimizden alınan hakların geri iadesini mümkün kılmaktır.