Tarih Ahıska'da İnsanlık Suçuna Şahit Oluyor

  • ‘Siz gökyüzündeki Ay'ı Ahıska’nın Câmisindeki hilâlden çok daha kolaylıkla sökebilirsiniz!’

     

    Gürcü Kralı Erekle, 1783’te Rus Çarına başvurarak Osmanlı’ya karşı himaye talebinde bulundu. Bu daveti fırsat bilen Ruslar, Tiflis’e gelerek onunla bir antlaşma yaptılar. Bu antlaşmada Kral Erekle, Ahıska ve çevresiyle Şirvan topraklarının da Gürcistan’a katılması umuduyla Ruslara bağlılık yemini etti. 1801 yılında da Gürcistan bir Rus vilâyeti olarak ilân edildi.7

     

    Ruslar, bu tarihten itibaren civar memleketleri istilâ etmenin yollarını aradılar. Esasen 1552 yılında Kazan’ın fecî bir şekilde ele geçirilmesiyle başlayan Rus yayılmacılığı, günden güne artarak Karadeniz ve Hazar sahillerine kadar ulaşmıştı. Kafkasya’daki hanlıkların toprakları birer birer Rusların eline geçiyordu. O zamanlar Osmanlı Devleti, Yeniçeri Ocağı’nın kapatılması ve Navarin’de donanmasının yakılmasından dolayı askerî yönden zayıf bir hâldeydi.

     

    Ruslar, büyük ordularla Güney Kafkasya’nın istilâsına koyuldular. Gudoviç, Tormazof, Yermolov, Velyaminof, Paskieviç gibi en ünlü komutanlar burada görevlendiriliyordu. Bu komutanların her birinin diğerinden daha zalim olduğu muhtelif kaynaklarda dile getirilmektedir. Rus kaynaklarından birinde: “İnsanî bir deyim olan ‘Yere düşene vurulmaz’ sözü Ruslar tarafından asla hatırlanmadı. İnsanî bir yapı kazanacağımıza, daha da zâlimleşmeye başlamıştık.” denilmektedir. Bu sözleri kitabında nakleden J. Baddeley, Paskieviç’in, ‘Eğer elinden gelirse ayağının altında ot bitmesine izin vermeyecek kadar zâlim bir kumandan’ olduğunu yazmaktadır.8

     

    15 Temmuz 1828’de Kars’ı işgal eden Ruslar, 12 Ağustosta Ahılkelek’i ele geçirdiler. Artık Rusların hedefi Ahıska’ydı. Ahıska, ekseriyeti Müslüman Türk olan 50.000 nüfuslu, zengin ve tabiî güzellikleriyle meşhur bir şehirdi. Üç kat suru, kudretli bir iç kalesiyle birlikte her evi âdeta bir kale gibiydi. Doğu Türkiye’nin Erzurum ve Trabzon’dan sonra en önemli şehriydi.9

    Bu savaşları anlatan John F. Baddeley, Ahıskalılar ve şehrin düşüşüyle ilgili olarak şu ifadeleri kullanmaktadır:

     

    Kendi mahallî liderleri tarafından yönetilen Ahıskalılar, çok savaşçı ve korkusuz, enerjik insanlar olarak ün salmışlardır.


    Rus ordusu, Ahıska şehri önlerine geldi. Şehirden beş altı kilometre uzaktaki garnizon, Ruslarla iki gün süren kanlı çarpışmalar yaptı. Burada üstün gelen Rus kuvvetleri, Ahıska’yı kuşatmaya başladılar. Rusların gelmesini dört gözle bekleyen Yahudi ve Ermeni azınlığı saymazsak geriye kalan Müslüman halk, cesur ve savaşçı insanlardan oluşuyordu. Bunlar, kadınları da dahil olmak üzere, hayatlarını, evlerini ve mallarını sonuna kadar savunmaya kararlıydılar. Bu insanlar, Ruslara gülerek kendilerine olan güvenlerini şu şekilde açığa vuruyorlardı: ‘Siz gök yüzündeki ay'ı Ahıska’nın câmisindeki hilâlden çok daha kolaylıkla sökebilirsiniz!’


    Ruslar, 27 Ağustosta sabaha karşı ânî bir hücuma geçtiler. Şehir toplarla dövüldü. Çevredeki binalar ateşe verildi. Her tarafa yangın paçavraları atarak şehrin evlerini yakmaya başladılar. Genç ihtiyar şehir halkı büyük bir cesaretle savaştılar. Kadınlar canlı olarak Rusların eline geçmektense yanan binalara dalarak canlı canlı yanmayı tercih ediyorlardı. Bir câmide toplanan yüzlerce insan diri diri yakıldı. Rus askerleri bu kahramanca mücadeleyi sindiremiyor, ele geçirdikleri insanı çocuk dahi olsa acımasızca öldürüyorlardı.10

     

    Gudoviç ve Tormazof’un mağlûbiyetlerinin hıncıyla Ahıska’ya saldıran Paskieviç, bir ay müddetle kendisine karşı kahramanca direnen şehri, evleri, câmileri ve insanlarıyla beraber bir gecede ateşe verdi. Bu hadise bir Türk askerî kaynağında şöyle tasvir edilmektedir:

     

    Gece karanlığı çökünce şehirde yangın çıktı. Ruslar, bu yangının kimler tarafından çıkarıldığı bilinmemektedir, demektedirler. Harp Tarihi yazan General Kropatkin ve arkadaşları ise konuda aynen şöyle demektedirler: Başkumandan Paskieviç, yangından yararlanmak maksadıyla yangın alevlerinin mümkün olduğu kadar etrafa yayılması için gayret gösterilmesini emrediyordu. Şehir alevler içinde kalıyor, her sokakta yangın ve her haneye ayrı hücum olduğu hâlde, kale savunmacıları ve halkta mukavemet gücü kırılmıyordu. Her haneyi ele geçirmek için ayrı ayrı hücum etmek gerekiyordu, çünkü her bir hane ayrı bir kale gibiydi! Bir adım ilerlemek için Rus askerlerinin seller ile kan akıtması icap ediyordu! Ruslar, ancak akıttıkları hesapsız kanlar pahasına bir evi ele geçirebiliyorlardı. Ahıska erkeklerinin yiğitlik ve fedakârlığını tasvir etmek lâzım değildir. Ahıskalıların o esnada hiçbir yerde benzeri görülmemiş bir tarzda ateşe atılan kadınlarını hatırlamak hadisenin tasvirine kâfidir... Türk kadınları, ellerinde kılıç bulunduğu hâlde, Ruslar üzerine arslanlar gibi hamle ve hücum ederek muharebede sebat ediyorlardı. Çaresiz kalan gaziyeler ise diri olarak Ruslara teslim olmayı kabul etmeyip, esaret felâketine maruz kalmaktansa kendilerini diri diri yangın alevleri içine atıyorlardı. Alevlere gömülüp cesetlerini kül, ruhlarını Cenab-ı Hakk’a teslim ediyorlardı.” 11

     

    Ahmet Muhtar Paşa, Rus Harp Tarihi’nde geçen bu ifadeleri naklettikten sonra şu satırları da ilâve etmektedir:

     

    Bu beyanatın Rus kaleminden çıkmış olması, ayrıca dikkate değerdir. General Kropatkin ve arkadaşlarının bu elîm faciayı, bu müthiş vak’ayı hakikatten ayrılmaksızın bütün çıplaklığıyla yazmak suretiyle hakikate hizmetlerinden dolayı kendilerine ne kadar teşekkür edilse azdır. Bu yürük paralayan faciaya General Paskieviç’in emirlerinin sebebiyet verdiği, Rus yazarlar tarafından haber verilmekle, adının her insaf ve merhamet sahibi tarafından ebediyen lanetle anılacağına şüphe yoktur.12

     

    Böylece, birçok Rus generalini mağlûben geri çekilmek zorunda bırakan ve yüzyıllarca dokunulmazlığını sürdüren Ahıska, Rus kaynaklarının da teyit ettiği gibi, 28 Ağustos 1828 sabahı küller içinde Ruslara teslim oldu. Ruslar şehirde kadın-erkek binlerce insanı öldürdüler.13

     

    Şehri işgal eden Ruslar, resmî binaları ve mahalleleri yağmaladılar. Kütüphanelerdeki kıymetli eserleri, Petersburg’daki imparatorluk kütüphanelerine taşıdılar. Bu kanlı savaşta Gürcüler ve Ermeniler de aktif olarak Rusların safında yer almaktaydı. Hatta Doğubayazıt Rusların eline geçince, Gürcü asıllı Rus kumandanı Çavçavadze, burada bir zamanlar Ahıskalı Đshak Paşa tarafından yaptırılmış olan Đshak Paşa Sarayı’nı ve bu sarayın kütüphanesini yağmaladı.14

     

    1828 Osmanlı-Rus savaşlarında, Osmanlı tebaası Ermeniler, Rus kuvvetlerinin yanında, eski komşularına karşı savaşmışlardır. Şüphesiz bunun birinci sebebi, Rusların bölge halkından destek arayışlarıydı. Bu desteği verecek olan da Hıristiyan ahali, bilhassa Ermenilerdi. Nitekim Ruslar, tarih boyunca bu halkı, kendi emelleri uğrunda kullanmayı bilmiştir. Bu konuda Baddeley’in değerlendirmesi dikkat çekicidir:

     

    Paskieviç, tamamen politik sebepler yüzünden Türkiye'de yaşayan Ermenilerin umut ve hırslarını en üst dereceye kadar cesaretlendirerek teşvik etti. Sonunda öyle bir durum ortaya çıktı ki, daha önceleri Türk komşuları ve yöneticileriyle uyum içinde bulunan bu insanlar, onlara karşı cephe aldılar. Türklere karşı yaptıklarından sonra onlardan korkan Ermeniler, kitleler hâlinde Ruslarla birlikte gitmek istiyorlardı. 1829 Edirne Antlaşması gereğince Rus ordusu geri çekilirken, 90.000 kadar Ermeni de onu izliyordu.15

     

    Rus tarihleri, Paskieviç’in Kafkas seferini, zafer olarak yazıyor. Hâlbuki bu sefer, insanlık tarihinin en kanlı sayfalarındandır. Nitekim o sefere katılan ünlü Rus Şâiri Puşkin de bu kanaattedir.16

     

    Ahiska, 1828 felâketinden sonra belini dogrultamamis, harabe hâlinden kurtulamamistir.

    Ahıska, 1828 felâketinden sonra belini doğrultamamış, harabe hâlinden kurtulamamıştır. 1828’de 50.000 olan Ahıska şehrinin nüfusu, 1887’de 13.265’e düşmüştür. 17 Bu tarihten itibaren şehir nüfusunun milliyeti de büyük ölçüde değişmiştir. 1908 yılındaki nüfusu 20.780’dir.18 Ahıska şehri, günümüzde harap bir kasaba görünümündedir .

     

    Osmanlı’nın Çıldır Eyaleti merkezi olan ve medreseleriyle, ticarî hayatıyla ünlü Ahıska şehri, Rus istilâsından itibaren küçük bir kasaba hâline gelmiştir. Halkın bir kısmı Anadolu’ya göç etmiş, zamanla bölge tenhalaşmıştır.

     


    Nitekim o devrin meşhur Erzurum Müftüsü Ardahanlı Ahmed Natikî, tek kurşun atmadan teslim olan yerlerde bile Rus kıyıcılığını dile getiren mersiyesinde Paskieviç’in zalimliğine de işaret etmekte ve binlerce lanetle anmaktadır:
    Rûz-i pençsenbe olicak girdiler sehre sirâr, Paskeviç derler Reis’in adina, lanet hezar!
    M.Fahrettin Kirzioglu, 1855 Kars Zaferi, (Istanbul: Isil Matbaasi: 1955), s. 31.

    Yunus Zeyrek, Tarih-i Osman Pasa ( Ankara:Kültür Bakanligi Yayini, 2001).
    7 N. Berdzenisvili-S. Canasia, Gürcistan Tarihi, Çev. Hayri Hayrioglu (istanbul: Sorun Yayinlari, 2000), ss. 294,304.
    8 John F. Baddeley, Ruslarin Kafkasya’yi Istilâsi ve Seyh Samilçev. S. Özden ( İstanbul: Kayihan Yayinlari,1989), ss. 173, 197.
    9 W. E. D. Allen, Kafkas Harekâti- 1828-1921 Türk-Kafkas Sinirindaki Harplerin Tarihi (Ankara: Genelkurmay Basimevi, 1966), 24; Kirzioglu, Kars Tarihi (istanbul: 1953), s. 549; Yahya Okçu, Türk-Rus Mücadelesi Tarihi (Ankara: Dogus Matbaasi, 1949), ss. 112-114.
    10 John F. Baddeley, Ruslarin Kafkasya’yi Istilâsi…, ss. 202-203.
    11 Bu satirlari aktaran: Ahmet Muhtar Pasa, 1244-1245 Türkiye-Rusya Seferi ve Edirne Muahedesi (Istanbul:1928), ss. 228-229
    12 Ahmet Muhtar Pasa, 1244-1245 Türkiye-Rusya Seferi…,, ss. 228-229.
    13 Ahmed Muhtar Pasa, 1244-1245 Türkiye-Rusya Seferi…, s. 230.
    14 John F. Baddeley, Ruslarin Kafkasya’yi istilâsi…, s. 204.
    15 John F. Baddeley, Ruslarin Kafkasya’yi Istilâsi…, ss. 221-222.
    16 A. Sergeyeviç Puskin, Erzurum Yolculugu, çev. Z. Bastimar (Istanbul: Yaba Yayinlari, 1961), ss. 22 vd.
    17 M. Fahrettin Kirzioglu, 1855 Kars Zaferi…, ss. 28-29.
    18 Kavkazskiy Kalendari, (Tiflis:1910), s. 190.

Köşe Yazısı

Ahıska ve Ahıska Türkleri ile ilgili siz de makale yazın, yayınlayalım.
Yeni Makale Yaz