Gidenler Kalbimizde Yaşayacak

  • Hayli zaman oldu ki Bizim Ahıska’dan ayrı düştüm. Uzun bir aradan sonra tekrar burada olmaktan gurur duyuyorum.

     

    Bahar sayımızda pek neşeli olmayacak bir konuda kalem oynatmak, arzu edilen bir husus değil. Lâkin hepimiz biliyoruz ki bu bizim kaderimiz.

     

    Daha önceki sayılardan birinde kendisinden bahsettiğim bir büyüğümüzü, Aslanoğullarından Ceferinoğlu Sefer’i bugün daha geniş bir çerçevede anlatmak istiyorum. Şu var ki o artık aramızda değil maalesef…

     

    Yıl 2005. Ankara Üniversitesinde Yüksek Lisans öğrencisiydim. Tezimin konusu Ahıska Türklerinin şifahî kültürüydü. O sene, materyal toplamak üzere Kazakistan’a gitmiştim. Çantamda fotoğraf makinesi ve ses kayıt cihazıyla köy köy ve şehir şehir gezip dolaştım. Büyüklerimizden acı tatlı Ahıska hatıraları ve hayli folklor malzemesi derledim. Hazırladığım çalışmayla Ahıska Türklerinin nereden gelip nereye gittiklerini, köklerini, gelenek ve göreneklerini, sözlü gelenekte yaşayan kültürünü, sürgün ıstıraplarını, sürgün yerlerini, yazılı hâle getirmek istedim.  Bu çalışmamın amacı, halkımızın millî hafızasını bizden sonraki nesillere aktarmaktı. Bana bu konuda yardımcı olan ve tezimin şekillenmesine katkıda bulunan, bilgilerini benimle paylaşan, Kazakistan-Almatı vilâyetine bağlı Candosov, Çemolgan ve May köyleriyle Enbekşi-Kazak vilâyeti Canaşar köyünde yaşayan Ahıskalı dede ve ninelerime çok teşekkür borçluyum.

     

    Şimdi düşünüyorum, aradan yıllar geçmiş… Bu çalışmamın değerini daha iyi anlıyorum. Çünkü derleme yaptığım nice büyüklerimiz artık aramızda değil. Sadece hatıralarımızda ve anlattıkları masallarda yaşayacak onlar. Bu da bizim vazifemiz. Dergimizin gelecek sayılarında sizleri onlarla tek tek tanıştırmak istiyorum. Zira onlar bizim ortak mirasımız.

    Bu yazımda dünya tatlısı bir dedemizi anlatmak istiyorum.

     

    Kaderde varmış derler, ama Ahıska Türklerin kaderi hep başkaların tarafından yazılmış, yönetilmiştir. Ve ne yazık ki bu kader hep acılarla hep gözyaşıyla doluymuş.

     

     Sefer Dede ile yaptığım röportaj dergimizin 5 sayısında huzurunuza sunulmuştu. Kısaca özetlesek: Ahıska’dan başlayarak, orada ki yaşam, sürgün acıları ve Kazakistan’a geliş ve yaşayışlarını kaleme almıştım. Şimdi ise Sefer Dede aramızda değildir, geçen sene (2009) kendisini kaybettik. Ölüm haberini aldığımdan beri o güler yüzü, tatlı konuşması gözümün önünden gitmiyor...

     

    Tarih 25 Mayıs 2005. Babamla evine gitmiştik. Çemolgan kentinde oturmaktaydı. Kapısını çalmıştık. Daha önce kendisini tanımıyordum, bana kapıyı kimin açacağını heyecanla bekliyordum. Biraz bekledik, içeride köpek havlaması susmuyordu. Bir an sessizliğe kapıldı etraf ve kapı açıldı…karşımızda güler yüzlü, elinde değeneği olan bir dede duruyordu: ’Kusura baxmayın köpekleri susturem diye geç açtım kapiyi, buyurun, geçin!’ demişti. Selamlaştık, içeri geçtik. O zaman 73 yaşında olmasına rağmen elinde balta ile ahırdaki yemliği tamir ediyordu. Evine geçirdi, gelinine seslendi, sofra kurdurttu bize. Torunları ile hep beraber sofraya oturduk.

     

    Almatı vilayeti Çemolgan kenti, Sefer Ceferinoğlu’nun evinde.

     

    Ne için geldiğimizi, Ahıska kelimesini duyduğuna yüzünde güller açıldı, sonra da şapkasını elinde sıkarak ağladı. Torunu şaşkınla bakıyordu kendisine. Koça dedesinin ağlamasına bakıyordu. Elbet Ahıska kelimesi çok duygulandırmıştı kendisini, ihtiyarlarımızın, her kime desen bu sözü, bir başka tepki verirlerdi, duygularla dolu tepkiler, ama bu sefer başka bir sebepten ağlamıştı Sefer Dede. ‘Kızımcan ne ey axıl etmişin, Allah senden razı olsun. Sabah öbür gün biz olmiyacayux, bizim Ahıska unutulmasın. Aha aşindi ne güne kalduh, sen de göriyersin. Bizim çektüklerimizi Allah bir gene kimseye çektürmesin. Halkımıza heyirli ömür gün versin. Sizleri görem balam, bizim Ahıska’yi, bizi unutmayın’-demişti bana.

     

    Ve bugün bu derginin, bu yazılarımızın asıl sebebi de budur, Ahıska’dan uzak olsak ta onu kalbimizde, büyüklerimizin hatıralarda yaşatmamızdır. Dedelerimizi yaşatmalıyız! Onların bize söylenen son sözünü yerine getirmeliyiz.

     

    Sabah çalmıştık Sefer Dedenin kapısını, sohbete dalmıştık, akşamın olduğunu dağlardan gelen ineklerin seslerinden anlamıştık.

     

    Bütün hayatını anlatmıştı Sefer Dede. Güzelim Ahıska’dan başlayarak günümüze kadar. Acılarla dolu hayatını paylaşmıştı bizimle. Beraber ağlamıştık. Tutamadığım gözyaşlarımı o silmişti. Ahıska’yi anlattığında çocuk gibi seviniyordu, o günleri tekrar yaşıyordu. Çocukluğunu, gençliğini.

     

     Ama sıra geldi 1944 yılına. Ahıskaların sulmü başladığı seneye. Derlememin en zor kısmıydı bu. Sormak, o günleri tekrar yaşatmak hiç istemezdim ama mecburdum. Gözlerinden damladığı her damla kalbimi yakıyordu. Akıl almaz, insan dışı sürgün acılarını anlatırken tekrar yaşatıyordum o cehennemi kendilerine. Mecburdum.

     

    Karşılaştığı bütün zorlukları, zulümleri aşarak Kazakistan’a vardı Sefer Dede ile ailesi. Nitekim bu son değil, tam ters acılarla dolu hayatın başlangıcıydı. Kazakistan’da zor şartlar altında hayatına devam etmişti. Yeniden kendine ve ailesine hayat kurmuştu. Okumuştu, okutmuştu. Emekli olana kadar sovhozda işçi olarak çalışmıştı.

     

    1955 yılında evlenip beş çocuk sonrada 15 torun sahibi olmuştu. Her şeye rağmen dilimizi, dinimizi, örf-adetlerimizi çocuklarına öğretmişti. Bütün halkımız gibi bunları korumaya başarmıştı.

     


    Aslanoğullarından Ceferinoğlu Sefer, eşi Nuriya ve çocukları. 1979 yılı. Çemolgan köyü

    Vatan hasreti, Ahıska özlemi son nefesine kadar aklındaydı. Ziyaretimin sonunda bana dediği hayali cümleler bunlardı ve ne yazık ki onun için artık hiçbir zaman gerçekleşmeyecekler.

     

    Eger Allah yazsa,  ben,  o Gürcistan’da gendi yerimde yaşamaya raziyim.


    El yaxşı, ulus yaxşi

    Geymeye keten yaxşi

    Qurbet el cennet olsa

    Ölmeye veten yaxşi.


    Qızımcan, ölmeye veten yaxşi. Ben orda anadan olmişim, dedem de orda anadan olmiş, dedemin dedesi de orda anadan olmiş. Bura cennet olsa, bene ölmeye veten yaxşi. Buni eskiden aşuxlar demişdi. Bura bene qürbetdür. Türk’e, Allahu Taala yol açarsa, ben gene o Erzurum vilâyatına gederim. Orası bize çox yaxındur, bizinen aynidür. Ele birinci ben gederim, ama ele olsa şenniginen barabar, qomşiynen barabar ben Gürcistan’da yaşamaya raziyim”.


    Allah yazmadı, Sefer Dede’nin mezarı yurdunda kazınmadı, gurbette kaldı… Sonuna kadar ettiği hayal gerçekleşmedi…

     

    Kaynak: www.ahiska.org.tr

Köşe Yazısı

Ahıska ve Ahıska Türkleri ile ilgili siz de makale yazın, yayınlayalım.
Yeni Makale Yaz