Altı harften oluşan sürgün kelimesinin ne anlama geldiğini ve içinde ne gibi facia ve masum insanlara karşı işlenen suç ve vahşeti barındırdığını anlamak…
14-16 Kasım 1944 tarihinde, Gürcistan’ın Ahıska Vilayeti’nden, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan’a sürgün edilen Ahıskalı Türkleri tanımak…
Sürgün…
Sürgünü yaşamak…
Sürgünü yaşayan gerçek bir Ahıskalı Türk olmak…
Altı harften oluşan sürgün kelimesinin ne anlama geldiğini ve içinde ne gibi facia ve masum insanlara karşı işlenen suç ve vahşeti barındırdığını anlamak…
Sürgünü yaşayan savunmasız kadın, çocuk ve yaşlı insanların dramını bir an göz önüne getirmek…
Bu vahşeti birkaç defa yaşayan insanların korku ve acı dolu kalplerinde ne hissettiklerini anlamak…
Sürgünün hafızalarda yer edindiği bu insanların, yıllarca süren vatan hasretini dindirmek…
Yaşamayan bilemez…
Evet, bilemez…
Sürgünden bu yana yıllar geçmesine rağmen, halen dünyanın çeşitli ülkelerinde sürgün hayatı yaşayan ve bir yığın problemlerini çözmeye çalışan insanları anlamak…
Sürgün trajedisini hissetmek için, bu sürgünü yaşayanların anlattıklarını dergi, gazete ve kitaplardan okumak ve televizyondan izlemek, onları bizzat dinlemek…
Sürgünü yaşayanların dertlerini paylaşmak için, onlara Allah-ü Tealanın (Celle Celalüh) rızası için bir dost elini uzatmak…
Sürgün yaşamış yaralı kalblerin acısını bir nebze de olsa dindirmek...
Kara tren...
Kara vagonlar...
Günlerce kapıları açılmayan hayvan vagonları...
Vagon deliklerinden içeriye sızan soğuk rüzgar, kar ve vagon içerisinde hayat mücadelesi veren Ahıskalı Türk kadın, çocuk ve yaşlılar, hastalar, vakitsiz doğum yapan hamile kadınlar...
Aç, susuz ve içi tıka basa insanlarla dolu olan vagonda utancından tuvalet ihtiyacını gideremeyen kadın, çocuk ve hastalar...
Hastalık, uzun süren açlık ve soğuktan ölen insanların vagonlardan atılan ve kar üstünde kalan cenazeleri...
Kucağında ölen yavrusu, tren durduğu sırada Sovyet askerleri tarafından elinden zorla alınan ve ıssız steplere fırlatılan acılı annelerin feryadı...
Sürgün...
Bu acıları yaşamak bir yana, bu acıları hissetmeye yürek dayanır mı ?..
2.Dünya savaşı yıllarında, cephelerde vatanı için kahramanca savaştıktan sonra, Sovyetler Birliği Kahramanı olarak, göğsünde bir düzine madalyalarıyla tarihi vatanı Ahıska’ya dönüp, ocağının söndüğünü gören ve ailesini bulamayan gazinin acısı...
Sovyet askerleri tarafından tarihi vatanlarından zorla çıkarılan ve binlerce kilometre uzaktaki, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan çöllerinde ailesi, çocukları, anne ve babası, kardeşleri ve yakın akrabalarını uzun süren bir yolculuktan sonra arayıp bulamayan acılı gazi…
Bir günde saçları ağaran acılı gazinin ne hissettiğini anlamak mümkün mü ?..
Bu insanların suçu neydi ?..
Neden sürülmüşlerdi ?..
Müslüman ve Türk oldukları için !
Bu sürgünü yaşayan Ahıskalı Türkler, şimdi tüm dünyaya soruyorlar:
Bu gerçek bir soykırım değil mi ?..
Sovyet diktatörü Stalin’in imzasını taşıyan 6279 nolu gizli karar ile
14-16 Kasım 1944 tarihlerinde gerçekleştirilen sürgünden sonra…
Birkaç sürgün yaşayan ve ölümün eşiğinden dönen, hayatta kalarak ve inanılmaz bir mücadele vererek, son yıllarda Gürcistan’ın Ahıska şehrine, çevredeki kasaba ve köyler ile Gürcistan’ın çeşitli bölgelerine kendi imkanları ile dönen ve halen Gürcistan vatandaşlığına alınmayı bekleyen…
Dünyanın dokuz ülkesine dağılan…
Ahıskalı Türklerin problemleri bitecek mi ?..