14 Kasım 1944 tarihi Ahıska Türkleri’nin yurtlarından koparılışının ve ardı arkası kesilmeyen sürgünlerin başlangıcıdır. Bu sene bu kara günün 66’ıncı yıldönümündeyiz. Aslında halen sürgündeyiz…
Bu kara tarihten beri sürülen Ahıska Türkleri vatandan uzak 9 ve hatta 13 ayrı devlette yaşama mücadelesi veriyoruz. Bu tarihten beri vatan vatan diye nice kalpler durdu, nice gözler açık gitti bu dünyadan…
Geride kalan Ahıska Türkü ise çoğalarak yayılmaya devam ediyor. Her doğan Ahıska Türkünde vatan sevgisi yerleşmişken Vatan toprakları sevdası ile büyürken günümüze kadar gelindi. Yani tam 66 yıl geçti. Çoğu vatan topraklarında ölmeyi ve ata dede topraklarına gömülmeyi hayalinde canlandırırken günümüzde içlerinden çok az sayıda kişi bunu başarabildi. 2010 yaz ayları itibariyle Ahıska topraklarına gelenlerin sayısı 127 kişi. Bunların başında “Ölürsem de vatan topraklarında öleceğim” diyerek bin bir müşkülata katlanan Molla Yusuf gelir. Vatana kavuşmanın heyecanıyla ne müşkülat içinde yaşadıklarını defalarca gittiğim Ahıska’da gözlerimle şahit oldum. Temennim odur ki, Allah böyle düşünenlerin sayılarını artırsın…
9 ayrı ülkede toplu olmak üzere, 13 ayrı ülkede dağınık halde yaşayan Ahıskalılar içinde 1990’dan itibaren Türkiye’ye gelerek yerleşenlerin sayısı yüz binleri buldu. Aslında Türkiye’de Anavatana yerleşmenin vermiş olduğu rahatlık içinde olanlardan birçoğunun hala vatan özlemi çektiğini biliyorum.
Türkiye’de faaliyetlerini sürdüren tonlarca dernekler var. Bunların yanında vakıf ve çeşitli kuruluşlar var. Bu sene sürgünün 66’ıncı yılına gelmiş olmamıza rağmen bakıyorum içlerinde birkaç derneğin cılız sayılabilecek anma törenlerinin yanında ses seda yok gibi…
Acaba nedendir? Türkiye’de rehavete kapılarak vatanı unuttuk mu yoksa. Eğer öğleyse yandık demektir… Bu vurdumduymazlığımızla atalarımızın kemiklerini sızlatıyoruz.
Peki, Türkiye’de hal buyken, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Rusya, Amerika ve diğer ülkelerde yaşayan Ahıskalılar ne yapıyorlar?
Halbuki bu sene küçük hesapları ve bireysel çıkarları bir kenara bırakarak DATÜB (Dünya Ahıska Türkleri Birliği) gibi önemli bir kuruluşun etrafında toplanılmasının hızlı bir şekilde gerçekleşmesi gerekirdi. Ancak bu şekilde Dünyadaki Ahıskalıların gücü ortaya çıkmış olacaktı. Böylece başlatılacak her mücadelede kısa sürede sonuç alınmış olacaktır.
İşte böyle bir mücadelenin başlangıcı, bu gibi önemli anma günlerinde olmalıydı. Bizim acılı günümüzün yıldönümü milletimizin geleceği ve en önemlisi de vatan yolundaki mücadelemizin tazelenmesinin fırsata dönüşünün başlangıcı olmadıydı.
Unutmayalım ki Yiğit düştüğü yerden ayağa kalkar…