Tarih 14 Kasım 1944, insanlık tarihinin gördüğü en acımasız olaylardan biri yaşanmıştır Sovyetler Birliğinde. Soğuk bir kış gecesi çoğu kadın ve yaşlılardan oluşan on binlerce insan evlerinden ve topraklarından sökülerek trenlere bindirilip sonu belli olmayan bir yolculuğa çıkarılıyor. Bu olay Sovyetler Birliği bünyesinde yer alan Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde yaşandı. Kendisi de aslen bir Gürcü olan Sovyet diktatörü Stalin’in imzasını taşıyan 31 Temmuz 1944 günlü 6279 sayılı “Sovyetler Birliği Devlet Savunma Komitesi Kararı” ile on binlerce Ahıskalı Türk yerinden edilerek Sovyet coğrafyasının çeşitli yerlerine dağıtılmıştır.
Stalin, İkinci Dünya Savaşı boyunca birçok Kafkas halkına aynı acıyı yaşatmıştır. Buradaki maksadı; Türkiye ile girişeceği muhtemel bir savaşta güvenlik koridoru oluşturmaktır. Bu sebeple İkinci Dünya Savaşı’na kadar askere alınmayan Ahıskalı Türk erkekler bu dönemde askere alınmıştır. Böylece bölgede Türkiye lehine tavır alabilecek önemli bir potansiyel kontrol altına alınmıştır. Geriye kalan kadın ve yaşlılar ise demiryolu inşaatlarında çalıştırılmıştır. İster kaderin acı bir oyunu deyin ister planlanmış sinsi bir oyunun ilk parçası; Ahıskalı Türkler kendi elleriyle yaptıkları raylar üzerinde giden trenlerle sürgün edilmişlerdir. Ahıska bölgesinde bir ve bütün yaşayan onbinlerce Ahıskalı iki gece içinde Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Sibirya bölgelerine dağıtılmışlardır. Üstelik soğuk bir kış gecesi yaşanan bu sürgün esnasında nüfusun yarısı da soğuktan hayatını kaybetmiştir. Geriye kalanlar ise yeni yerleştikleri yerlerde hayata tutunmuşlar ve bir gün tekrar vatana dönebilecek olmanın ümidini sürekli taşımışlardır. Ahıska’da Türklerden boşalan topraklara ise Gürcü ve Ermeniler yerleştirilmiştir.
Stalin’in ölümü sonrası, sürgüne maruz kalan birçok halk sürgün öncesi vatanlarına dönme şansını elde edebilmişken Ahıskalı Türklere bu fırsat bir türlü verilmemiştir. Fakat Sovyetler Birliğinin 1991’de dağılmasıyla birlikte Ahıskalı Türklerde vatana geri dönme ümidi daha da artmıştır. Ama ne yazık ki bugüne kadar bu amaca hala ulaşılamamıştır.
Geçen 66 sene içinde Ahıskalı Türklerin canını acıtan sadece vatanlarından uzak kalmaları olmamıştır. Bunun yanında gittikleri yerlerde beraber yaşadıkları toplumların baskı ve şiddetini de birçok defa üzerlerinde hissetmişlerdir. Ve ne yazıktır ki Ahıskalı kardeşlerimizin maruz kaldıkları baskı ve şiddet yine soydaşımız olan başka kardeşlerimizden gelmiştir. Mayıs 1989’da Özbekistan’ın Fergana bölgesinde çıkan olaylarda yüzlerce Ahıskalı Türkün evleri yakılmış, mallarına el konulmuş ve canlarına kast edilmiştir. Yine Taşkent/Özbekistan’da Ocak 1990’da benzer hadiseler yaşanmış ve Ahıskalı Türkler mağdur olmuşlardır. Ahıskalı Türklerin sürgünde yaşadıkları son acı olay ise Nisan 2010’da Kırgızistan’ın Mayevka bölgesinde çıkan ayaklanmada maruz bırakıldıkları olmuştur. Ahıskalının gözyaşı 66 senedir dinmemiştir. Ahıskalının sorunu en başından beri ne sürgüne maruz kalan onbinlerin sorunudur ne de topyekun Türklerin sorunudur. Ahıskalının yaşadığı sorun en başından beri insanlığın ortak sorunudur. İnsanlık tarihinin yaşadığı en kanlı savaş olan İkinci Dünya Savaşı’nın yarasını o dönemi yaşayan bütün halklar sarmıştır. Fakat İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımdan kurtulamayan tek kesim Ahıskalı Türkler olmuştur. Artık Ahıskalının vatanına dönme zamanı gelmiştir.
Gerek Stalin sonrası Sovyetler zamanında gerekse de Sovyetler dağıldıktan sonra Gürcistan Devleti zamanında birçok halk vatanına geri dönmüştür. Özellikle sürgüne gönderilen Gürcü ve Rumlar sorunsuz bir dönüşle vatanlarına yerleştirilmişlerdir. Hatta sadece vatanlarına yerleştirilmekle kalmayıp Türklerden boşalan Ahıska toprakları da kendilerine verilmiştir. Gürcistan Hükümeti Ahıska topraklarını hızla Gürcüleştirmektedir. Maksat açıktır; Türkler bir gün döndüğünde beraber yaşabilecek bir alan bulamayarak Gürcistan içine dağılsınlar ve Gürcü toplumu içinde asimile olsunlar. Gürcü Hükümetinin bu yaklaşımının soykırımdan öte bir anlamı yoktur.
Gürcistan 29 Nisan 1999 tarihinde Avrupa Konseyi’ne üye olmuştur. Gürcistan Konsey’e üye olma aşamasında Ahıskalı Türklerin geri dönüşünü kabul edeceğini ve onlara vatandaşlık vereceğini kabul etmiştir. 20 Mayıs 1999 tarihinde Gürcistan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de taraf olmuş ve 7 Temmuz 2002’de de Ahıska Türklerini yakından ilgilendiren bir konu olan mülkiyet hakkıyla ilgili 1 Nolu Protokolü imzalamıştır. Bütün bu süreçte Gürcistan Hükümeti hem uluslar arası kamuoyuna hem de Ahıskalı Türklere olumlu mesajlar verme çabasında olmuştur. Fakat aradan gecen uzun zamana rağmen sorunun çözümü için Gürcistan hiçbir adım atmamıştır. Aksine sorunu çözülemez bir noktaya getirmek için de elinden geleni yapmaktadır. Gürcistan, Ahıskalı Türklerin vatanlarına geri dönerek eskiden sahip oldukları topraklara yerleşmelerinden rahatsızlık duymaktadır. Çünkü artık bu topraklara Gürcü ve Ermeniler hakimdir. Gürcistan, Gürcü ve Ermenileri karşısına almaktansa Ahıskalıların dramının devam etmesini tercih etmektedir. Bu sebeple Gürcistan Hükümeti Ahıskalı Türklere makul ölçülerin dışında teklifler sunmaktadır. Bunlardan en dikkat çekeni ise; Ahıskalı Türklerin Gürcistan içerisinde farklı yerlere dağıtılması teklifidir. Buradaki amaç; Türkleri birbirinden ayırarak ortak kültürlerini devam ettirmelerinin önüne geçmek ve Türkleri, Gürcü ve Ermenilerin arasında asimile etmektir. Şu bilinmelidir ki; gurbetteki Ahıskalı Türkün gönlünü kavuran hasret Gürcistan topraklarının tamamı değildir. Ahıskalı Türkün artık beklediği tek şey vardır; ecdad mirası Ahıska topraklarında yeniden yurt kurmak. Bunun dışında kalan herhangi bir çözüm Ahıskalı Türkün sürgün hayatının devam etmesi anlamına gelecektir.
Gürcistan 20 yıla yakındır Ahıskalı Türkleri oyalamaktadır. Gürcistan, Avrupa Konseyi’ne üye olurken verdiği sözleri yerine getirmek durumundadır. Fakat görülmektedir ki; Gürcü Hükümeti kendi inisiyatifiyle bu sürece yanaşmayacaktır. Öyleyse tek çare uluslar arası kamuoyunun Gürcistan’a baskı yapmasıdır. Bu noktada en önemli görev Türkiye’ye düşmektedir. Dünyanın dört bir yanına dağılmış Ahıskalı Türkün Türkiye’den başka tutunacak dalı kalmamıştır. Ama ne yazık ki; Akp hükümeti dış politikada “komşularla sıfır sorun” mantığıyla hareket ederek Karabağ’da Ermeni’ye, Kerkük’te peşmergeye, Kıbrıs’ta Rumlara olduğu gibi Ahıska konusunda da Gürcülere boyun eğmektedir. Bilindiği gibi Ocak 2010’da Türkiye, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi(AKPM) Başkanlığını kazanmıştır. AKPM’nin başkanlığını Akp Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu yürütmektedir. Aynı zamanda 10 Kasım 2010 itibariyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığı altı aylığına Türkiye’ye geçmiştir. Görevi bizzat Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu devralmıştır.
Mademki Gürcistan üyesi olduğu Avrupa Konseyi’ne 11 yıl önce söz vermiştir. Mademki Türkiye şu anda Avrupa Konseyinin hem dönem başkanlığına hem de AKPM başkanlığına sahiptir. Öyleyse Türk Hükümeti bu fırsatı iyi değerlendirmeli ve gerekeni yapmalıdır. Gerekirse Gürcistan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne getirtilmelidir.
14 Kasım 2010 Pazar günü acı sürgün olayının 66. Yıldönümü. Sürgüne maruz kalanların belki birçoğu hayatta değil. Ama geride bıraktıkları çocukları ve torunları bu acı hatırayı silmek için zorla kopartıldıkları vatan topraklarına geri dönmek istiyorlar. Bu mücadele sadece Ahıskalı Türkün mücadelesi değildir. Aynı zamanda bütün Türk Milletinin ve elbette ki insanlığın ortak mücadelesidir.
300 bin Ahıskalı Türkün verdiği bu mücadele neticeleninceye kadar bu kutsal mücadelenin her daim destekçisi ve takipçisi olma görevi Türkiye Türklerinin milli ve vicdani vazifesi olmalıdır.
Pusat SANCAK
14 Kasım 2010
ÜlküOcakları.Org.Tr