Ahıskalı Türklerin varlığından, daha doğrusu gerçeğinden çok geç haberim oldu. Ahıskalı Türkleri çok kez duymuştum, ama acılarını, hüzünlerini, çektikleri sıkıntıları bilmiyordum. Yaklaşık sekiz ay önce TRT ekranlarında tesadüfen seyrettiğim ve aklımdan bir türlü çıkaramadığım Mustafa amcanın anlattıkları geldi. Bu sevimli ve gururlu adamın anlattığı olaylar bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.
Ahıskalı Türk, yaşayan efsane Mustafa Hacıoğlu’nun anlattığı ve birebir yaşadığı olayları kalbimin bir köşesine kilitlemiştim. Mavi gözlü adamın anlattığı olaylar beni o kadar etkiledi ki, merakla Ahıskalı Türkleri anlatan yazıları okuyup, görüntülü belgeselleri izlemeye başladım.
Ahıskalı masum insanlara yapılanları seyrettiğimde gözlerime inanamadım, tekrar tekrar izledim. Evet, yapılan işkenceler ve zulümler gerçekti. Yapılanlara nedense inanmak istemedim. Bu görüntüler bir rüya olsaydı da hemen uyansaydım, ama ne yazık ki rüya değil korkunç bir gerçekti, devamını izleyemedim, hemen kapattım, başka bir görüntüye geçtim. Sürgünün canlı şahidi Ninenin ağlayarak anlattıklarını dinlerken sol yanım çok acıdı.
Son 70 yılda üç defa sürgüne uğrayan ve 1944 yılında kanlı diktatör Stalin’inin hışmına uğrayan ve sürgüne tabi tutulan masum, sessiz, yaralı ceylanlardı Ahıskalı Türkler. Bu güzel insanların anlattıkları daha doğrusu yaşadıkları olayları yazmak istedim ama sayfalar dolusu olduğu için nereden başlayacağımı bilemedim. Hangi birini yazsam da acılarını dindirsem diye düşündüm, aksine acılarını tekrar hatırlatırım diye üzüldüm ve vazgeçtim.
Ahıska’daki zulmü anlatan ve siyah beyaz görüntülerin çekildiği belgeseldeki trenleri görünce yüreğim sızladı. Vagonlara zorla bindirilen çaresiz insanları izlerken bir türkü çınladı kulaklarımda, “Kara tren gecikir belki hiç gelmez, dağlarda salınır da derdimi bilmez, dumanın savurur halimi görmez, gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez” Evet, adı üstünde kara tren. Çok isterdim, o kara trenlerle zorla gönderilen yaşlı insanları bir günlüğüne, yeni hizmete sunulan bembeyaz trenlerle gezmeye götürmeyi.
Hangi belgeseli izlediysem hep o korkunç gerçeklerle karşılaştım. Hangi masum ve yaşlı insanı dinlediysem hep gözyaşı, hep hüzün, tarifi mümkün değil. O anları yaşıyorlarmış gibi ürpererek ve titreyerek anlatıyorlar. Ne istediler bu masum insanlardan nasıl kıydılar bu yoksul insanlara. Feryatlarını hiç duyan olmadı mı? Ne kadar anlatılırsa anlatılsın, bu acıyı ancak yaşayan bilir. Çok sevdiğim bir şarkı var, “Düşmanlarım dost değil, hepsi de namert. Türk’e Türk’ten başka yoktur dost nimet” evet doğru söylemişler bize bizden başka kimse dost değil.
Ahıskalı vatandaşlarımızın hayat hikâyelerini çok farklı bir şekilde anlatmak isterdim ama olmadı. Büyüklerimizin bize küçükken anlattıkları masalları bilirsiniz. Hani “Bir zamanlar çok uzak bir ülkede mutlu mesut yaşayan bir aile varmış” diye başlayan masalları, işte o masallardaki mutlu aileler gibi görmek istiyoruz Ahıskalıları.
Herkesin bir hayat hikâyesi vardır, kimi acı kimi tatlı, ama Ahıskalıların dramı çok farklı, üç kelimeyle anlatılır. “İşkence, zulüm, sessiz çığlık”. Yüce Rabbimden bir tek isteğim var. Bundan sonra Ahıskalıların hiç üzülmemeleri, yeni hayatlarında kendilerini üç kelimeyle anlatsınlar.
“Sağlıklıyız, Huzurluyuz, Mutluyuz”
Biz Ahıskalıyız, Biz Türk’üz, Biz gururluyuz.
Narin Tenekeci
Yorumlar