Mikail İbrahimoğlu 503 haber

Rus zulmünün tanığı: Livaza AĞALIKIZI

İnsan hakları ihlallerini sakladılar yıllarca... Kendilerini her seferinde temize çıkardılar...

Rus medyası bugün, Çeçenya’da yaptıkları insan hakları ihlallerini nasıl dünyanın gözünden kaçırmayı başardılarsa, geçmişteki suçlarını da tarihten gizlemeyi kısmen de olsa başardılar. Yüzyıllardır, Türklerin, Kafkasyalıların, Müslümanların, kendilerinden olmayanların topraklarına saldırdılar, insanları kendi öz vatanlarında köle haline getirdiler. Ahıskalı Türk’ler hayvan vagonlarına doldurulup Orta Asya steplerine atılırken kimse onların yaşadıkları sıkıntıları görmedi, kimse burada insan hakları ihlal ediliyor demedi. Dünya onları duymadı...

Bugün de, yaşananları  nesillerin hafızasından silmeyi başardılar. Fakat bizi evlerinde ağırlayan  bu asil Ahıskalı aile, Livaza Ağalıkızı ve oğlu Üzeyir bey, yaşadıklarını ve vatanlarını hiçbir zaman unutmadılar ve tarihi tüm gerçekliğiyle, yaşanmışlığıyla anlatılar.

Livaza: 1930 yılında Ahıska’nın Uravel köyünde doğdum. Yaşadığımız yer gözünüzün alabildiği her yer yeşillikti, dağın ormanın içindeydi vatanımız.7 yaşımdan sonra okula gittim,7 sene eğitim gördüm.7. sınıfa geçeceğim sene de sürgüne gönderildik.

Türkiye’yi her zaman merak ederdik, Kars’tan ötesinde bizden insanlar yaşadığını bilirdik, bu yüzden hep bir büyük ziyaret yapmak isterdik oralara.

Sosyal durumunuz nasıldı?

Livaza: Bir gün Rus geldi ve bize “Bundan sonra fakirle zengin beraber yaşayacak” dedi. Biz de mecburi olarak malımızı mülkümüzü varımızı yoğumuzu neyimiz varsa verdik devlete, kolhozlarda(1) çalışmaya başladık. Bu sistem bize 1933 yılında geldi tam olarak. Biz de kadınlar çalışmazdı ama artık kadın erkek çoluk çocuk herkes çalışmaya başladı. Savaşın etkileri 1941yılında başgöstermeye başladı.

Ahıska’da genel durum nasıldı?
Üzeyir: Önceden Ahıska bölgesi çara bağlıydı. Ekim devriminden sonra, Bolşeviklerle Menşevikler arasında çatışma çıktı ve Bolşevikler kazandı. Lenin bir yasa çıkardı. Özel işletmelerin hepsi kaldırıldı ve her şey devletin oldu. Kolhozlar ilk başta Moskova civarında kuruldu. Bize de yavaşyavaşgeldi bu sistem. Nihayet Uravel’e geldi bu sistem. Kolhoz toprak üzerine kuruldu. Sizin toprağınız çok bu toprağın yüzde 70i kolhozundur, öküzünüz 2 tanedir, kolhozun öküzü yok bu iki öküzü vereceksiniz diyorlar. Öküzler olmadan zaten toprak da işimize yaramıyordu.

Kolhoz için çalışmak zorundaydık, mecburduk. Bu kolhozlaştırma döneminde Ahıska’nın nerdeyse 3te biri, sınır bölgesindekiler Türkiye tarafına geçmişti. Ama geriye kalanın hiçbir malı mülkü hiç bir şeyi yoktu. Elinde bir şey olmayan Türkiye’ye kaçamıyordu.
Lenin devrim yaptıktan sonra önce bütün köylere elektrik ve ışık sağlıyor. Sonra da okul sağlıyor her yere. Ve insanlar mecburdur okula gitmeye. Okuldaki eğitim sistemi de kendi propagandalarını yapıyorlardı. Kendi istedikleri gibi insan yetiştirmek için eğitim veriyorlardı tabi. Çünkü kendi eğitimlerinden geçmeyen insanlar onlara isyan ediyordu.
1941 yılından sonra bizden de dahil olmak üzere herkesi savaşa çağırdılar. 15 cumhuriyetten 18 yaşın üstünde her erkek askere gitmeye mecburdu.

O dönemde sizin gibi sürgüne gönderilen halklara isnat edilen suç  Alman ordularına yardım etmekti. Size de böyle bir suçlama yapıldı mı, ya da bu suçlamanın önünü açacak 3-5 çetesel faaliyette bulunan oldu mu Ahıska’da?

Üzeyir: Almanlar bizim topraklarımıza hiç girmedi ki. Yani onlara çetesel anlamda ya da ordu olarak yardım edeceğimiz bir ortam yoktu, çünkü Almanlar Ahıska’ya gelmemişti. Ama Ruslarda her zaman bizimle ilgili korkular vardı. Bizim Türk-Müslüman bir millet olmamız onların gözünde bir tehdit unsuruydu. Ancak bizden hiçbir zaman kimse Ruslara zarar vermedi, ikinci dünya savaşında da onlara ihanet edecek bir durumumuz yoktu. Çünkü biz de SSCB topraklarında yaşıyorduk. Diğer sürgüne gönderdikleri milletleri de(Çeçen, İnguş, Karaçay, Balkar, Kırım tatarları vs..) Almanlara yardım ettiniz diye suçladılar ama bu kesinlikle onları sürgüne göndermek için bir bahaneydi.Belki içlerinde 3-5 çetesel destek veren oldu ama bu, bir milleti topyekun sürgüne göndermenin gerekçesi değildi.

Livaza: Benim eşim 18 yaşında askere gitti. Askerden gelenler de bize halimize şükretmemizi söylerlerdi. Giden zaten 3-4 sene askerlik yapardı. Biz de savaşın etkilerini görmüştük ama, onları dinledikten sonra top mermi, ölen yaralanan insanlar görmediğimiz için halimize şükrederdik yine de.
Üzeyir: 1939 da Finlandiya’da savaşmak üzere bizden yine asker aldılar. Bizim köyden 5-6 kişi askere gitmişti. Benim babam 3 sene askerde kaldı. 22 Haziran 1941’de asker dağıtmaya başladık. Bizim köydeki nüfusun 3te ikisi askere gitti. Bazı köylerde çok daha fazla insan askere gitti.50 hanelik bir köyden 89 kişinin askere gittiğini biliyoruz. 16 yaşüzerinden 50 yaşına varıncaya kadar erkesi askere götürüyorlardı. Geriye sadece hasta ve yaşlılar kalıyordu.

Siz tüm olanaklarınızı  sunmuşsunuz Ruslara..
Üzeyir: Elbette. En güçlü destek nasıl olur, insanla. Bu 15 cumhuriyetin hepsi destek verdi Ruslara. Almanlar herkesin düşmanıydı sonuçta hepimiz SSCB içinde yaşıyorduk.

Savaşta General Vlasov (2) diye bir adam,2000 kişilik bir askeri birlikle Almanların tarafına geçti. Rusları sürgüne gönderdiler mi? Biz ve diğerleri bir ihtimal üzerine sürgüne gönderdiler, Vlasov ise fiili olarak bunu gerçekleştirmesine rağmen Ruslar sürgüne gönderilmedi. Gönderilmemeliydi de zaten, onun hatası tüm Rus milletine yüklenemezdi. Savaş1941’de başlıyor. 14 Kasım 1944’te 82.000 Türkü sürgüne gönderiyorlar. Türkçe konuşan herkesi aldılar götürdüler. Eğer Gürcü ya da başka milletle evli olan varsa, aile içinden Türk olanları seçtiler, diğerlerini serbest bıraktılar.

Öyle gözüküyor ki sizin için basit bir bahane uyduruldu ve vatanınızdan edildiniz..
Üzeyir: Evet, bizim için de, Çeçen ve diğer Kafkas halkları ile Tatarlar için de bu bir bahaneydi. Sürgün yeri olarak Orta Asya’daki coğrafyaları seçtiler. Sibirya’ya da gönderirlerdi ama oralara daha çok devletin savaşiçin gerekli gördüğü silah top tüfek imalat fabrikalarında çalıştırılmak üzere siyasi suçlular gönderilirdi.

Sürgüne gönderilmeniz nasıl gerçekleşti?
Livaza: 14 Kasım günü okulumuza devam edecektik. Köyün etrafında polisler ve memurlar gözükmeye başlamıştı. Polisler silahlarınızı bize teslim edin dediler ama herhalde onlar da biliyorlardı bizde silah olmadığını. Köyün etrafında da askerler vardı. Kimisini öküz arabalarına kimisini de hayvan ve mal vagonlarına doldurmaya başladılar. O tren yolunu da bize yaptırmışlardı.

Yanınıza bir şey almanıza izin verdiler mi?
Livaza: Bir miktar eşya almamıza izin verdiler ama o saatten sonra yanımıza ne alcağız, alacağımız şey ne işe yarayacaktı düşünemiyorduk ki.

Askerlere hiç bir şey sormadınız mı? Suçumuz ne bizi nereye götürüyorsunuz diye sormadınız mı?
Livaza: Ağız açtırmıyorlardı ki. Bizi koruyacak kimse yoktu. Erkekler askerdeydi, köyde kalanlar kadınlar çocuklar, yaşlılar, hastalar ve sakatlardan ibaretti. Doldurdular bizi hayvan vagonlarına sıkıştırarak, öylece götürdüler.

Peki siz o anda niçin bu duruma maruz kaldığınızı düşünüyordunuz?
Livaza: Biz o anda bir şey anlayamadık ki. Devlete ihanet etmedik, neyimiz var neyimiz yoksa onlara verdik, herkesin ailesinden askerde olan birileri mutlaka vardı. Onlarla beraber savaşıyorduk. Herhalde Müslüman ve Türk olmamızdı suçumuz.

Siz sürgüne gönderilirken kaç yaşınızdaydınız?
Livaza: Ben 14 yaşımdaydım,11 yaşındayken de savaşbaşlamıştı zaten. Suçumuz neydi gerçekten bilmiyorduk.

Nereye sürgün edildiniz, ne koşullarda gittiniz?
Livaza: Kim öküz arabasıyla kimisi trenlerle gitti. O tren vagonlarının içinde bir titreşim bile olamazdı. Yaşlılar hastalar biz böyle mi gideceğiz diye soruyorlardı kendilerine. İlk olarak Bakü’de durduk. İlk orada yemek yiyebildik. Ural dağları boyunca 1 ay 25 gün boyunca gittik. Kimse çıt çıkaramazdı o trenlerde. Hastalar yolda öldüler hep. Onların cenazeleri gömmemize bile izin vermezlerdi. En azından nerede gömülü olduklarını bilmek isterdik. Birisi öldü mü mezara filan gömmeden trenin kapısından atıverirlerdi cesetleri. Biz de ölen oldu mu saklardık, görevliler geldi mi belli etmezdik. Hasırlara sarıp saklardık. 15 gün böyle ceset sakladığımız olmuştu. Çok soğuktu. 4 kız kardeştik annemizin dibinden ayrılmazdık. Tuvalet ihtiyaçlarını bile tren içinde giderirdi insanlar. Böyle berbat koşullarda götürdüler bizi. O koşullarda doğum yapanlar da oldu. Bizi Türkistan’da Buhara'da bıraktılar. Bizi Tacik köylerinden birine yerleştirdiler. Biz onların dilini onlar bizim dilimizi anlamazdık. Özbekler de çok yoksuldu. O yollardan gelen bizdik ama onlar bizden daha da kötü durumdaydı. Onların dilini bilmiyorduk ama zamanla Tacik dilini de öğrendik. Yolda giderken su ihtiyacı  olan olduğunda tren durduğunda iniyorlar. Bu ihtiyaçları karşılamak için trenden iniyorlar. Tren harekete devam ettiğinde o çocuklar indikleri yerlerde kalıyorlardı. Şansları varsa bir sonraki trene binebiliyorlardı. Bu şekilde farklı terene binenler de aylardan sonra kendi ailelerinin olduğu vagonlara geçebiliyorlardı. 82bin adamı on gün içinde sürdüler. Bu yük treni olduğu için durmuyor. Bazen saatlerce hiç durmuyor bazen de saatlerce duruyor bu tren. Toplam 1 ay gitmişler. Nerdeyse 50-55 gün tren içindeler. Hiçbir ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Çok eziyet çekmişler,

Sürgün edildiğiniz yerde koşullar nasıldı?
Livaza: Bizim çıktığımız yerle sürgüne gönderildiğimiz coğrafya birbirinden çok farklıydı. Biz birçok şey ekerdik. Özbekistan’da sadece pamuk yetişiyordu... Biz pınar suyu içerek yetiştik, her dağın taşın altından soğuk temiz su çıkıyordu. Özbekistan’da böyle bir doğa yoktu..Öyle bir coğrafyadan Özbekistan’a gidince o iklim şartlarına alışmak çok zor oldu.

Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan çok genişmemleketlerdi arazileri çoktu. Buhara ile aralarında çok mesafe vardı.8 çocuk doğurdum 4ü öldü. 4 çocuğum var benim. Biri Buhara’da, biri Özbekistan’da, biri Özbekistan’da biri Kazakistan, biri Azerbaycan doğumlu. Özbekistan’a sürülen Ahıskalı Türklerin hemen hepsi kadın çocuk ve yaşlıydı. Mezar kazma işini bile kadınlar yapardı çoğu zaman, çünkü doğru düzgün uğraşacak erkek olamazdı.

Sizin bıraktığınız eve kimler yerleşti.
Hükümet kararına göre o yerlere 20bin gürcü yerleştirilmiş. Ama çoğu ev ve köy boş  kalmışinsan yaşamadığı için yok olmuşyerler haline gelmiş. Bizim çıktığımız uravel köyü biraz daha iyi bir durumda şu anda insanlar yaşıyor ama çoğu köy orada kaybolmuş.

Siz ne kadar kaldınız Özbekistan’da?
Livaza: 2 sene kaldık. Orada kaldığım süre içinde evlendim. Oradayken her ay, bulunduğumuz yerden kıpırdamadığımıza dair gidip imza atardık.

Ahıska’yla kıyasladığınızda oradaki koşullar nasıldı?
Livaza: Kıyaslanamaz bile, Ahıska bir cennetti anlatılamaz. Her yer yeşillikti her yerden su çıkardı. Bizim gittiğimiz yer gerçek anlamda bir çöldü. Ayağımızı bastığımız yer yanıyordu. Zaten ayakkabımız çorabımız dahi yoktu.

Savaşbitince durumunuz ne oldu?
Livaza: Biz zaten gittiğimizden beri savaşbitse de evimize dönsek diye düşünüyorduk. Gidenlerin geri gelmesini bekliyorduk.9 Mayıs 1945te savaşbitti almanlar teslim oldu. Biz de bulunduğumuz yerde savaşın bitmesini kutladık.

Üzeyir: 1945 yılında savaşbittiğinde, savaştan gazi olarak dönenler, sağ kalanlar Ahıska’ya evlerine dönüyorlar. Nereden savaşa gitmişse oraya geri dönüyorlar doğal olarak. Bir kısmına haber gönderiliyor mektupla. Biz sürgüne gönderildik diye söylüyorlar. Kimisinin mektup gönderme imkanı da olmuyor.  Ailelerinin yakınlarının sürgüne gönderildiğini bilmeden  Ahıska’ya gelip merkezde iniyorlar. Bunlara sizin aileniz burada değil, sürgüne gönderildiler diye söylüyorlar. Bu adam da savaşmışRuslarla beraber. Bu adamlar gelince sinir krizi geçiriyorlar. Ben ne için savaştım bunca yıl 5 sene ne için savaştık diyorlar. Bu şekilde askerden gelenler de Ahıska’da duramıyorlar onlara izin verilmiyor. Ahıska’da yaşamak onlara da yasaklanmışdurumdaydı. Aileleri nereye sürgüne gönderilmişse askerden gelenlerde oraya gidiyorlar mecburen. Onlar da sürgüne gönderiyorlar yani. Bu yasaya uymayıp çatışanlar da var, sonucunda hapse düşüyorlar. Bazen bu şekilde savaştan gelen askerlere verilen adresler yanlışçıkıyor ve aylarca bu insanlar aç susuz Orta Asyada ailesini arıyor. Devlet bir yasa çıkarmıştı. Muhtarın izni olmadan ilçe merkezine gidilemiyordu. Bir ilçeden bir ilçeye gitmek zaten yasaktı. Stalin öldükten sonra onun yerine gelen insan daha insaflıymışki bir yasa çıkarmış, belki de yasadan da değil de siyasi bir amacı vardı. Bu yasaya göre sürgünlerin cumhuriyet içinde hareket etmeleri serbest bırakıldı. Bu yasadan sonra  mecburi göç yasası değiştirildi. Bu adamlar SSCB içinde istedikleri yerde yaşayabilirler ancak Ahıska’ya dönemezler. Yani Ahıska’ya girmeleri yasak. Ahıska’dan sürülen Türkler Hemşinliler Kürtler Ahıska hariç yerlerde yaşayabilirlerdi sadece.
Üzeyir: Stalin öldükten sonra yolumuz açıldı. 90 aileden 4 aile Buhara’ya düştük kim nerde bilmiyorduk. Sonra yollar açıldı, herkes istediği yere gitmekte serbestti. Sonra daha fazla dağıldık herkes birbirini aramaya başladı. Biz sonra Azerbaycan’a gittik.30 yıl orada kaldık.orada durumumuz biraz daha iyiydi ama orada da gece gündüz çalıştık. Üzüm bağlarında çalıştık.  

Siz Ahıska’ya dönmenizin yasaklanmasını neye bağlıyorsunuz?
Livaza:Benim düşünceme göre bizim Türk olmamızdan mütevellit Türklere yardım etmemizden korkuyorlardı. Olur da Türkiye’deki Türkler Ruslara karşı savaşacak olursa bizi orada tehdit unsuru olacaktık. Çünkü sınır bölgesindeydik. Yani böyle bir savaşolsa 10 kişiden 5i Ruslarla olacaksa 5i de Türkiye’yle beraber olacaktı, sonuçta Türk tük. Almanların amacı Şimali Kafkası alıp oradaki petrol yataklarına ulaşmaktı. Söylentiye göre Türklere demişler ki siz de güneyden Ruslara vurun. . Böyle bir tehlike vardı yani. Ama hadi diyelim biz sınır bölgesindeydik ..Çeçenler,tatarlar için ne bahane vardı ,hele 70 yaşındaki kadınların Rus devleti için nasıl bir tehdidi olabilirdi.  
Üzeyir: Bizden ikinci dünya savaşına Rus tarafından savaştılar. Savaşbittikten sonra Stalin ölene kadar bizimkiler askerlik yapmadı. Bu insanlar biliyorlar ki bizim yüreğimizde bir acı vardı. Hem vatan için hizmet ettik hem de vatanımızdan edildik. 8 sene kimse askere gitmedi bizden sonra. Çünkü ellerine silah verildiğinde Rus devletine bir hata yapılabilirdi onlara göre. Bu silahlar kendi istedikleri gibi kullanılabilirdi çünkü yüreklerinde bir acı vardı, Ruslara saldırabilirlerdi. Ama aslında Rus halkının bir suçu yok. Rus devleti saldırgan ama Rus halkının içinde böyle bir durum yok. Bizim Rus halkına karşı bir nefretimiz yok. Halkların bir suçu yok burada.  

Ahıska’ya dönüşünüz mümkün olmadı mı?
Livaza: Stalin dönemi çok kötü bir dönemdi. Kardeşkardeşten şüpheleniyordu. Herkes birbirinden korkuyordu çok katı bir sistemdi. İnsanlar ailesinden karısından komşusundan herkesten korkuyordu. İspiyonlanmaktan korkuyordu. İnsanlar bu dönemde hapishanelerde açlıktan ölüyorlardı. Stalin öldükten sonra Huruşov insanlara biraz daha iyi davranıyordu. Bizimkiler de artık diyor ki izin verin Ahıska’ya dönelim. O zamanlar haklarımızı istemek için her hangi bir eylem vs. bir şey yapamıyorduk. Anca bulunduğumuz ilden çıkma izni aldık ama işte Ahıska’ya dönmemiz serbest değildi. Azerbaycan’a gittik, kimisi başka bir yere geçti, orada kök salmaya başladı. Vatana dönüşvb isimlerde cemiyetler kuruluyor. Zaten savaşacak halimiz yok. Özbekistan’da savaşacak halimiz yoktu zaten her yer dümdüz. Zaten herkes herkesten korkuyor silahla yapabileceğimiz hiç bir şey yoktu.  
Üzeyir:1990 yılında SSCB dağıldı. Biz tekrar vatana dönmek için başvuruya başladık. Gürcistan’a gidince, sizi süren biz değiliz, gidin Moskova’dan isteyin dediler. Moskova’ya gidince de Gürcistan bağımsız bir devlettir biz onların yapacağı işlemi yapamayız dediler ve böylece çözüm bulamadılar. SSCB dağıldı bu işler daha da zorlaştı. AB de bir karar kabul edildi. 2005 yılının sonuna kadar Ahıskalılar vatanlarına geri döneceklerdi. 5000 ailenin Gürcistan’a dönmesine dair. Ama Gürcistan bu konuda herhangi bir çaba gösterdi diyemeyiz. Tek tek gidip Gürcistan’da dönmemize dair izin çıktı 2006’dan sonra. Devlet orada bizim için bir şey yapmayacak ama isteyen Ahıskalı oradan bir ev alıp yaşayabilecekti.
Bir de insanlar artık  şundan çekiniyor. SSCB dağıldıktan sonra o coğrafyada milliyetçilik uyandı. Gürcistan’da da çok güçlü bir milliyetçilik var. Biz belki Gürcüleri sevebiliriz aynı ülkede yaşıyoruz sonuçta. Ama sonuçta gürcülerin bir milliyetçiliği var. Oraya döndüğümüzde bize karşı ne yapacakları da belli değil. Ordu Gürcistan’ın, okul, her şey Gürcistan’ın. Bizim orda hiç bir şeyimiz kalmadı. Ayrıca her şey Gürcüce. Ben oraya gitsem Türkçe bildiğim dille ne yapabilirim? Şimdi bu sebeple bizim dönmemiz çok zor. Tamam geri dönelim vatanımıza ama kolay değil ki artık. 90 yılında SSCB dağıldıktan sonra bizde iki grup oluştu. Biri dedi ki Ahıskaya dönelim. Biri de dedi ki Ahıska’ya dönsek ne yapacağız. Sonuçta biz de Türkü’z, Ahıska da Türk iliydi Osmanlı zamanında. Kendimizi buraya ait de hissediyoruz sonuçta biz de buranın insanıyız. 500 sene Osmanlı devletine bağlı yaşadık biz.

Biz: Siz Türkiye’nin Ahıskalı Türklere bir yardımı desteği olduğunu düşünüyor musunuz?
Devlet gücü olduğu oranda yardım ediyor. Ama oradan gelenlere vatandaşlık ve benzeri para gerektirmeyen durumlarda belki biraz daha yardımcı olabilirler. 89'da Özbekistan da Fergana olayları oldu mesela. Özbekler Türklere buradan çıkın gidin dediler. Gazeteler Fergane faciası diye anlatır. Özbekler çatışmalar sonucunda çıkınca bize “gidin” dediler. Rusya Azerbaycan Kazakistan’a gelin dediler. Orada da nasıl bir siyaset vardı da bizim Türk dediğimiz Özbeklerle düşman olundu ve Ahıskalıları kovdular bilmiyoruz.  Ceketini al çık git diye yazdılar duvarlara. Tekrar insanlar trenlere helikopterlere doldurup  gönderildiler. Bursa’da bir ihtiyar vardı. “78 yaşındayım buradan hiçbir yere gitmeyeceğim. Hiçbir şey istemiyorum en azında mezarımın yeri belli olacak diyordu. En azından burada yaşayabiliyoruz, okula gidebiliyoruz. Koalisyon hükümeti zamanında Ahıskalılar daha rahattı. Burada kimseye git demiyorlar. Kimse bize niye geldiniz demedi.
Azerbaycan’dan Türkiye'ye ne zaman geldiniz?
Üzeyir: Abim 90 yılında, ben annemle beraber 96 da geldik.

Geldikten sonra burada düzen kurmanız zor oldu mu?
Üzeyir: Dil ve kültür sorunumuz olmadı. Çevre edinip zamanla işde bulduk düzenimizi de kurduk. Ben on senedir Rusça-Türkçe tercümanlık yapıyorum.  Geldikten sonra direk Ankara’ya yerleştik.

Orada akrabalarınız var mı?
Üzeyir: Teyze çocuklarım amca torunlarım orada kaldı. Abim ablam burada.

AB kararının(3) bir etkisi oldu mu dönüşe?
Üzeyir: AB Gürcistan’a bir baskı uygulamadı galiba. Orda bizim için bir kasaba bir yer yapsalar 50 hanelik. Böyle yerler yapsalar. Bizim için yer hazırlasalar orada. En azından birer inek verseler. Maddi olanakları olan insanlar bile görmeye korkuyor. 2 sürgün görmüşüz. Biz burada en azından sokakta insanların konuştukları dili anlıyoruz. Bize yakın olmayan insanlarla beraber değiliz. Ama Rusya’dakiler diğer yerlerdekiler çok zorluk yaşıyorlardır. Sürgün döneminde yoksulluktan çok hasretlik bize zor gelirdi. Herkes dört bir yana dağılmıştı. Savaşdöneminde üçgen çeklinde mektuplar gelirdi kara kağıt denen. Askerlerin ölüm haberleri gelirdi ondan öyle denirdi. Falanca yerin alınmasında şehit düştü. Ya da kayıp nerde olduğu bilinmez anlamında ipkin diye belirtirlerdi. Böyle şehit olanlar defnedilmişti ama bu habersiz kaybolanların nerede olduğunu bilemezdik. Annemin amcası ve benim iki amcam Svastapol’de orada çok adam öldü çoğu kişi boğuldu suda. Kimisinin böyle kayboldu diye mektubu geldi ama sonradan kendisi çıktı. Sürekli habersiz mektubu gelenlerin gelemsini beklediler. Duyduğumuza göre 15 aile yerleşmişAhıska’ya. Soruyoruz durum nasıl diye. Şimdi orada onlar bir tehlike unsuru değil çünkü çok az sayıda gidiyorlar. Ama bizimkiler de kendi köyümüz kasabamız olsun istiyorlar. Bir arada yaşamak istiyorlar. Toplu halde kendi adetlerini yaşatmak kolay ama şehir yerinde başka insanlarla iç içeyken kültürünü yaşatmak zor oluyor. Yani bu vatana dönmek değil ki. Hiç olmasa bir on aile bir arada bulunup orada yaşasın. Ben tek başıma ya da ailemle gittim mi Gürcistan’da ya da Moskova’da yaşıyor olmamın bir farkı olmuyor. En azından toplu şekilde yaşanması gerekiyor. En azından gittiğimizde başımızı  sokacak bir yer olmasını istiyoruz. Özbekistan’daki olaylar işte çıkın gidin dediler. Sonuçta bunca olaydan sonra insanlar artık vatanlarında yaşamaktan da korkuyorlar. Orada yaşam garantimiz yok. Bizi orada istediklere yerleştirecekler. Annemin babamın çıktığı köye yerleşmedikten sonra ne anlamı olacak orada yaşamanın.

Röportaj : Alperen Ocakları Dergisi Şubat sayısından alınmıştır.

(1)SSCB bunyesinde kurulan kooperatifler

(2) Andrey Vlasov (??????? ?????????? ??????? / Andrey Andreyevich Vlasov, d. 14 Ocak 1900; Lomakino, Nizhni Novgorod Oblastı, Rusya İmparatorluğu - ö. 1 Ağustos 1946; Moskova, SSCB), Kızıl Ordu generali (Korgeneral) ve Nazi Almanyası tarafından esir alındıktan sonra Stalin karşıtı askrî kuvvetler olan Rusya KurtuluşOrdusu (??????? ??????????????? ?????: ???)'nun başkomutanı ve Rusya KurutuluşKomitesi (??????? ???????????? ??????? ??????: ????)'nin başkanı. (wkipedia)

(3) Gürcistan,Avrupa Konseyi üyeliğinin bir şartı olarak 2011 yılına kadar Ahıska Türkleri’nin geri dönüşişlemlerini yapmaktan sorumludur.

Kaynak : http://www.kadinhaberleri.net/index.php?ctgr_id=104&content_view=17054

Yorumlar

0 yorum

Ahıska Haber

Ahıska ve Ahıska Türkleri ile ilgili siz de haber yazın, yayınlayalım.
Yeni Haber Yaz