Rasim AHISKALI 2 haber

İlgili Haberler

Dünden Bugüne Ahıska ve Ahıskalılar

  • Gönderen Rasim AHISKALI
  • 20 Mayıs 2011 13:13:14 MSK
  • 0 yorum
  • 13.577 izlenme

Aradan 67 yıl geçmiş olmasına rağmen halen bir türlü çözüme kavuşturulamayan Ahıskalı Türklerin vatana dönüş meselesi bu günlerde yeniden gündeme gelmiş bulunmaktadır.

Merkezinin Türkiye’de bulunduğu DATÜB’ün (Dünya Ahıska Türkleri Birliği) organizasyonunda bir heyetin Avrupa’da temaslarda bulunuyor olması az da olsa umutları yeniden yeşertmiş gözükmektedir. Biz bu yazımızda Ahıskalı Türklerin tarihine değinmek ve yapıla gelen vatana dönüş mücadelesinin kısaca serüvenini irdelemek istiyoruz. 
Dede korkut destanında adı geçen Ahıska bölgesinde eski tarihlerden itibaren Türk topluluklarının yaşaya geldikleri artık bilinen bir vakadır. Kıpçak Atabekler sülalesinin 1267 yılından itibaren bu bölgede Atabekler hükümetini tesisi etmesiyle başlatılan bölgede Türk nüfuzun yoğunlaşma süreci 1578 yılında Osmanlı devletinin Çıldır savaşında Safeviler mağlup etmesiyle doruğa ulaşmıştır. Bu tarihten itibaren Ahıska bölgesi Osmanlı devletinin idaresine girmiş ve burada Ahıska merkez olmak üzere Çıldır eyaleti tesis edilmiştir.

İki yüz elli sene Osmanlı devleti içerisinde devletin kuzey doğu sınırlarının bekçiliğini başarıyla yürüten Ahıska bölgesi ne acıdır ki 1828-1829 Osmanlı Rus savaşının hazın sonucu olarak Çarlık Rusya’sına savaş tazminatı olarak verilecektir. Askeri ve ekonomik açıdan sıkıntılı bir süreç içerisinde bulunan Osmanlı girmiş olduğu savaştan büyük bir yenilgiyle çıkmak zorunda kalmıştır. Rusların İstanbul’a kadar gelmeleri ve Osmanlı devletinin tarih sahnesinden silmeleri dahi mümkün hal almıştır. Rus başbakan vekilinin 1830 da kaleme almış olduğu bir raporda Osmanlı devletinin tamamen ortadan kaldırabileceklerini kaydetmekteydi. Söz konusu rapora göre Rus hükümetinin tüm istek ve taleplerine uygun hareket eden bir devletin ortadan kaldırılması kendi menfaatleri açısından uygun bulunmamıştır. Sonuç itibarıyla savaş tazminatı olarak Osmanlı devleti Rusya’ya toplam 11 milyon beş yüz bin Macar altını ödemekle hükümlü kılınmış ayrıca Çıldır eyaletinin on sancağı Rusya’ya bırakılmıştır. Bu tarihten itibaren Rus idaresi altında kalan Ahıska bölgesi 1917 Bolşevik ihtilali sonrası oluşan siyasi boşluktan yararlanarak yeniden Türkiye’ye birleşme gayreti içerisine girmişse de başarılı olamamıştır. Nihayet 1921 yılında Bolşevik hükümetiyle Türk Şura hükümetinin Moskova’da imzalamış oldukları anlaşma mucibince Türkiye Cumhuriyetinin kuzey sınırları belirlenmiş oluyordu. Bolşevik hükümeti iç savaş ve dış tehditlere rağmen Ahıska bölgesinden vazgeçmeyerek SSCB sınırları içerisinde tutmayı başarmıştır. Bölgenin Sovyetleşmesinden sonra Ahıskalılar 1944 yılına kadar Gürcistan vatandaşı olarak yaşamaya devam edeceklerdir. Dönemin sınıflandırmasına göre Ahıska Türklerinin cumhuriyeti Azerbaycan olarak belirlenmiş ve kimliklerden Türk kelimesi kaldırılarak Azerbaycanlı ibaresi yerleştirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca bölgede asimilasyon faaliyetleri de yürütülmüş halkın Gürcü soy ismi alması konusunda baskılar uygulanmıştır.

İkinci dünya savaşının patlak vermesi Ahıskalı Türklerin hayatında dönüm noktası olacaktır. 1940 yani savaşın SSCB sınırları içerisine sıçramasıyla birlikte eli silah tutan tüm Ahıskalılar orduya alınmaya başlamıştır. 1944 yılı itibarıyla SSCB sınırları içerisinde bulunan Alman, Kalmık, İnguş, Çeçen, Kırım Tatarları, Finler, Karaçaylar ve Ahıskalı Türklerden oluşan azınlık halklar yaşamakta oldukları topraklardan kopartılarak ülkenin çeşitli bölgelerine dağıtılmışlardır. Yukarıda sıraladığımız milletlerin ekser çoğunluğu Almanlarla işbirliği yapma gerekçesiyle vatanlarından sürülmüşken, Ahıskalılar Türkiye sınırında bulunma nedeniyle sürgüne tabi tutulmuşlardır. Bu konuyu biraz aydınlığa kavuşturmak için ikinci dünya savaşı sırasında iki ülke ilişkilerine göz atmamız gerekecektir.

Şöyle ki Sovyet yönetimi savaşın ilk yıllarında Türkiye’yi kendi safında görmeyi çok istemiş olmasına rağmen Türkiye tarafsız kalmakta ısrar etmiştir. Bu iki ülke arasında zaten iyi olmaya ilişkilerin daha da gerginleşmesine yol açacaktır. Sovyetlerin 1943’ün sonu itibarıyla Almanya üzerinde zaferler elde etmeye başlaması Stalin’in özgüvenini artırmış ve savaş sonrası yenidünya düzeninin oluşturulması üzerine planlar yapmaya sevk etmiştir. Bu planlar içerisinde Akdeniz kıyısı ülkelerin Sovyet etkisi altına alınması da mevcuttu. Türkiye’nin bu tehlikeyi önceden fark etmiş olması onun batıya yönelmesine neden olacaktır. Bu durum Stalin’i rahatsız etmiş olmalı ki savaşı müteakiben Türkiye’yi tehdit ederek toprak talebinde dahi bulunmuştur. Savaşın sonlarına doğru Türkiye’nin batıdan yana tavır almaya başlaması bölgede yaşanacak gelişmelerin seyrini belirleyecektir. Muhtemel Sovyet Türk çatışmasını göz önünde bulunduran Sovyet yönetimi bölgede asırlardan beri yaşaya gelen Ahıskalı Türkler stratejik açıdan tehdit olarak algılamıştır. Bu tehdit algısının izlerine Devlet Savunma Komitesinin 1944 yılının 31 Temmuzunda almış olduğu 6279 sayılı tehcir kararında da görmek mümkündür. SSCB halk iç işleri komiseri L. Beriya Stalin’e göndermiş olduğu mektupta bölgede bulunan Türklerin Türk istihbarat organları için casusluk faaliyetleri yürümekte olduğundan ve eşkıya gurupları için insan gücü temin ettiklerinden bahsetmiştir. Dolayısıyla bölgede bulunan Türkler vakit kaybedilmeden hızlı bir şekilde tahliye edilmeliydi. Alınan karar geciktirilmeden uygulamaya konmuş ve 91 bin civarında Türk Orta Asya’ya sürülmüştür. Sürgün sırasında 17 bin kişinin açlık, hastalık ve hava şartlarından dolayı ölmüş olması da bilinen bir vakadır.

Özbekistan Kazakistan Kırgızistan cumhuriyetlerine yerleştirilen Ahıskalılar 1956 kararnamesine kadar özel iskân rejimi altında temel hak ve özgürlüklerden mahrum yaşamak zorunda bırakılmışlardır. 1956’dan sonra tehcir edilen halkların birçoğuna vatanlarına geri dönüş izni çıkmışken Ahıskalıların Gürcistan geri dönmesi engellenmiştir. Bunun en başlıca nedeni soğuk savaşın başlamasıyla birlikte bölgenin SSCB’yle NATO sınırları arasında kalmış olması ve bölgenin Sovyet güvenliği açısından jeopolitik önem taşıyor olmasıydı. Bu nedenledir ki diğer tehcir edilmiş halklar vatanlarına dönebilirlerken Ahıskalılara böyle bir olanak sağlanmamıştır. Vatana dönüş konusunda 1989’a kadar çeşitli mücadeleler verilmiştiyse de sonuca ulaşılamamıştır. 1989 Fergana olaylarının patlak vermesi Ahıskalılar için ikinci zorunlu göçün yolunu açmıştır. SSCB’nin dağılmasından sonra çeşitli ülkelere göç eden Ahıskalılar halen Vatanlarına dönememişlerdir.

Vatana Dönüş Mücadelesi 
1956’da alınan karara binaen özgürlüklerine kavuşan Ahıskalılar bu yıldan itibaren vatana dönüş mücadelesine başlamışlardır. Ancak az önce de zikretmiş olduğumuz gerekçelerden dolayı Ahıska sorunu yıllarca Moskova’yla Tiflis arasında gidip gelmiştir. Henüz 1956 yılında Ahıskalıların Azerbaycanlı olduklarına karar verilmiş ve Azerbaycan’a dönmelerine izin çıkmıştır. 1960 yılında bir araya gelen Ahıskalı önderler “vatana dönüş” örgütü altında yapılanmaya gitmişlerdir. Dört sene sonra yani 1964 yılının 15 Şubatında Taşkent’in “Lenin Yolu” ilinde ilk umum Ahıska Türkleri halk toplantısı organize edilmiştir. Toplantı sonucu Moskova’ya sorunların iletilmesi için Enver Odabaşıoğlu başkanlığında bir delege gönderilmesi kararlaştırılmıştır. 1968 yılına gelindiğinde yedi bin Ahıskalı Tiflis’e giderek hükümet yetkilileriyle görüşme talebinde bulunuştur. İki gün sonra Gürcistan komünist partisi merkez komitesi birinci sekreteri Mjavanadze tarafından kabul edilen heyete her sene yüz ailenin alınacağı konusunda söz verilmiştir. Ancak verilen söz tutulmamış üstelik bölgeye gelen Türkler gerisin geri Azerbaycan’a kovulmuşlardır. Bunun üzerine 1969 yılında Moskova’ya giden delege sıcak karşılanmamış vatana dönüş konusunda olumsuz yanıt almışladır. Yapılanların haksız olduğunu göstermek amacıyla Ahıska delegasyonu pasaportları hükümet binası girişine bırakarak Sovyet vatandaşlığından imtina etiklerini belirtmişlerdir. Tutuklanan tün üyeler konvoy halinde Moskova dışına çıkartılmışlardır. 1970 yılında Azerbaycan’ın Saatlı ilinde gerçekleştirilen 6. Umun Halk toplantısından çıkan karara binaen Moskova’da bulunan Türk konsolosluğuna müracaat ederek Türkiye’ye göç etme talebinde bulunulmuştur. Ancak Türk hükümeti yapılan başvuruları dikkate almayacaktır.  Bu gelişme Ahıskalı Türkler arasında görüş farklılığına yol açacaktır. Zira bir gurup kendisini Gürcü olarak tanımlamakta ve Ahıskalıların Türkiye’ye göç etmesine karşı çıkmaktaydı. 1976 yılında kendilerini Türk değil de Gürcü olarak addeden bir gurup Ahıskalı Tiflis’i ziyaret ederek o dönem Gürcistan komünist partisi merkez komitesi birinci sekreteri olan Şvarnadze’nin yardımcısıyla görüşmüşlerse de bir sonuca varamamışlardır.

Sorunun çözümünü kolaylaştırmak amacıyla 18 Haziran 1976 yılında gerçekleştirilen 8. umum halk toplantısında aşamalı olarak dönüşün gerçekleştirilebilmesi için alternatif program ortaya konmuştur. Bu programa göre tehcir sırasında yaşanan can ve mal kaybından dolayı tazminat talebinden vazgeçilecek ve bölgede konutların yapımı gençlerden oluşan işçi guruplarınca giderilecektir. Gürcü hükümeti tüm bunlarla birlikte ülkeye gelmek isteyenlerin peşinen Gürcü olduklarını itiraf etmelerini ve Gürcü soy ismine geçiş yapmalarını şart koşması süreci iyiden iyiye zora sokmuştur. Gürcistan’ın bu tavrı zaten ikiye bölünmüş olan Ahıskalılar arasındaki görüş farklılıklarını derinleştirmiştir.  Nitekim Gürcü olduklarını kabul edenler bu teklife olumlu bakarken, Türk kimliğini öne çıkartanlar bunu peşinen reddetmişlerdir. Genel olarak Gürcü kimliğini kabul edenler azınlıkta kaldığından sorun yine çözüme kavuşturulamamış oluyordu.

1998’den itibaren Özbekistan’da vuku bulan olaylar yeni göç dalgası yaratmış on binlerce Ahıskalı geçmiş Sovyetler birliği içerisinde bulunan cumhuriyetlere göç etmek zorunda kalmışlardır. 1990’dan sonra Vatana dönüş komitesi Vatan derneğine dönüşmüştür. 1991’den itibaren SSCB’nin dağılması sonucu birtakım bağımsız cumhuriyetleri oluşmuştur. Bu cumhuriyetlerden birisi de Gürcistan’dır. Daha önce Sovyet genel politikası sonucu Türklerin vatanlarına dönmelerine olumsuz tavır sergileyen Gürcistan hükümeti bu seferde kendi çıkarlarını ön planda tutmakta ve Türklerin bölgeye yerleşmesini kendi geleceği açısından tehdit olarak algılamaktandır. Nitekim Abazya ve Osetya ile başı derde girmiş olan Gürcistan bölgesinde başka bir sorun istememektedir. O yüzdendir ki yıllardır oyalama politikası gütmekte ve 1999 Avrupa konseyine üye olurken üzerine almış olduğu sorumluluklardan kaçınmaktadır. Temenni ederiz ki son gelişmeler Gürcistan’ı bu yersiz korkulardan arındırır ve Ahıskalı Türklerin vatanlarına dönme süreci başlatılmış olur.

Konuyu sonlandırmadan önce Dr. İkram Çınar beyin “Ahıskalılar Ahıska’ya” başlığını taşıyan yazısına değinmek istiyorum. İlk olarak Sayın Çınar, 28 Şubat 2009 tarih ve 27155 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, 2.7.1992 tarihli ve 3835 sayılı Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve İskânına Dair Kanuna eklenen geçici madde sonucu Türkiye’de bulunan Ahıskalılara vatandaşlık verilmiş olmasını doğru bulmadığını belirterek şöyle diyor;

Görüşlerim rahatsız edebilir ama üzerinde düşünmeliyiz. Ahıskalılara Türk vatandaşlığı verilmesi iyi olmamıştır. Tarihi ve doğal vatanları insanların en huzurlu ve mutlu yaşadıkları yerdir. Ahıskalıları Ahıska’ya yerleştirmek gerekiyor. Türk toplumu ve Türk devleti elini taşın altına koymalıdır.”

Tabi Ahıskalıların vatanlarına yerleşmeleri konusunda bir itirazım olmayacaktır. Ancak Türkiye’de bulunanlara vatandaşlık verilmesinin doğru olmadığını savunmak, Vatan olarak Türkiye’yi tercih eden ve çalışma hakkı tanımıyorsa da oturma izni almış olan, ancak çalışamadıklarından dolayı zor durumda bulunan binlerce Ahıskalıya bu haksızlığı reva görmek anlamına geliyor. Bence bu sağlıklı bir bakış açısı değildir. Sn. Çınar devam ediyor;

Hükümeti de eleştirmek istiyorum. Ahıskalılara vatandaşlık verilmesi hem onlar hem de Türkiye için yapılacak en iyi şey değildi. Seçim öncesi yaşanan bu gelişme bir seçim rüşveti olarak değerlendirilebilir. Sonucu ise ağır olmuştur”.

Hükümetin seçim endişesiyle böyle bir karar almış olduğunu varsaymak tutarsız ve mantık dışıdır. Birincisi % 47 gibi bir oranla iktidara gelmiş olan hükümet açısından 40 ya da 50 bin oyun pekte hayati bir önemi yoktur. İkincisi Ahıskalıların ekser çoğunluğu milliyetçi görüşe meyilli olduklarından verecekleri oyların hükümete değil diğer partilere gideceği de bir gerçektir. Dolayısıyla bunun seçimle doğrudan ilişkilendirilmiş olmasını doğru ve isabetli bulmuyorum. Yazar bölgenin stratejik önemine dikkat çekerek bölgede ermeni nüfuzunun artış gösterdiğini kaydetmekte;

Tarihte bölgedeki Ermeniler şimdiye değin hep Türk stratejilerinin karşısında yer almıştır. Cavahet Ermenileri Gürcistan’dan ayrılıp Ermenistan ile birleşmek istemektedirler. Türkiye’nin yeterince etkili olamadığı yer işte burasıdır. Ahıskalıların oraya yerleştirilmesi Ahıskalılar için insanî, Gürcistan ve Türkiye için ise stratejik değeri olan bir durum yaratacaktı”.

Ahıskalılar vatanlarına dönmeliler bu onların en doğal hakkı ancak oraya ne Gürcistan’ın ne de Türkiye’nin sınır bekçiliğini yapmak için değil. Bu halk yeterince acı ve çile çekmiştir öyle ucuz hesaplara feda edilecek kadar değersiz de değillerdir. Dolayısıyla bölgeye gidecek olan Ahıskalıların can ve mal Güvenlikleri teminat altına alınmalı ve bir daha asla itilip kakılmalarına müsaade edilmemelidir.

Yazar: Şir Muhammed DUALI


Kullanılan Kaynaklar

  1. Ahmet Akmaz, “Osmanlı Rus İlişkileri İçinde 1829 Edirne Anlaşması”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2000
  2. Seyfeddin Buntürk, Rus Türk Mücadelesinde Ahıska Türkleri, Berikan yayınları, 2007
  3. Mehmet N. Sezgin, Kamil. A, Dünden Bugüne Ahıska Türkleri Sorunu, 2003
  4. Between İntegratıon and Resettlement: The Meskhetıan Turks, Oskari Pentikäinen and Tom Trier, September, 2004
  5. http://demoscope.ru/weekly/knigi/polian/polian_4.pdf.“Geografiçeskie Osobennosti Rasseleniya Depoptirovannıkh Narodov i Proçess İkh Reablitatsii v SSSR”.

Kaynak: AHISKALILAR

Yorumlar

0 yorum

Ahıska Haber

Ahıska ve Ahıska Türkleri ile ilgili siz de haber yazın, yayınlayalım.
Yeni Haber Yaz